MUBI yayın haklarını satın almış olduğu Riget: Exodus’un final bölümünü 25 Aralık’ta izleyicisi ile buluşturdu. Efsane dizi ilk yayın tarihinden 28 yıl sonra ekranlara veda ederken, ardında sıra dışı karakterlerin ve özgün diyalogların yön verdiği unutulmaz bir hikâye bıraktı.
Trier dizisinin final sezonunu da İskandinav Sineması’na yön vermiş yıldızlara emanet etmiş olduğundan (Mikael Persbrandt, Lars Mikkelsen, Nicolas Bro, Nikolaj Lie Kaas, Bodil Jørgensen, Tuva Novotny, Ida Engvoll) ortaya bu kadar başarılı bir sonuç çıkması da tesadüf değil. Üstelik bu yeni isimlere ilk iki sezondan tanıyacağımız Søren Pilmark, Ghita Nørby, Birgitte Raaberg, Peter Mygind, Udo Kier, Solbjørg Højfeldt, Henning Jensen da eşlik ediyor. Kadronun sürpriz ismi Trier’in Antichrist’ına da hayat veren ve karanlık tarafına tekrardan şahit olacağımız Willem Dafoe. Kadronun bir diğer sürpriz ismini görmek için ise finaldeki görkemli ziyaretini beklemeniz gerekecek.
Riget: Exodus günümüz teknolojisiyle daha yüksek kalitede çekilmiş olmasına karşın, nostaljik sepya tonu ve hızlı kamera hareketleri ile ilk iki sezondan aldığımız tatmini fazlasıyla karşılıyor. Gerek karakterleri gerekse de senaryosu ile başlarda ‘remake’ havası verse de dizi ilerledikçe ve hikâye zenginleştikçe ilk iki sezondan oldukça farklı ve tamamlayıcı bir havaya giriyor. Bunda ilk sezonlarla ilişkilendirebileceğimiz karakter tasarımlarının da payı büyük. Bitmek bilmeyen İsveç milliyetçiliği ve babasını aratmayan egosu ile Helmer Jr, yine bir Helmer ile beraber çalışması beklenen ve pasifliği ile Einar Moesgaard’ı hatırlatan Pontopidan, Krogshøj’un Helmer’a muhalefet ettiği bölümleri anımsatan performansı ile Filip Naver ve ruhları ararken Balder ile iş birliği yapan Drusse’yi hatırlatan Karen. Bölümlerin açılış jeneriğinin aynı kalması ve kapanışlarının Trier’in yorumlamasıyla da yapılması da son sezonun ilk sezonlarla ilişkilendirilmesinde önemli bir rol üstlenmiş.
Yazının bu kısmından sonrası yeni sezonu izlemeyenler için spoiler içerebilir.
Üçüncü sezon ana karakterimiz Karen’in dizinin ikinci sezonunun finalini (!) izlediği gece başlıyor. Karen hastanede yaşananların kurgu olmadığını düşünmektedir ve olağanüstü güçlerin onu çağırdığı rüyalar görür. Gecenin devamında dizinin çekildiği hastaneyi ziyaret ettiğinde ise hayranların ilgisinden bunalan personelden istediği bilgileri alamaz. Sonunda klasik bir Drusse taktiği uygulayarak hastaneye yatar ve gizemi çözmek için diziden de hatırladığı Balder’ın yardımını ister. Uyurgezer bir Karen’in çözemeyeceği bir sır yoktur, ancak nöroşirurji bölümünün uygulayacağı tedavi onun için her şeyi zorlaştıracaktır.
Karen’e yardım ederken annesi ile yaşadığı maceralı günlere geri dönen Balder, her şeye rağmen iyiliğin geri dönmesinde ısrarcıdır. Babasının ayak izlerini takip ederek Rigshospitalet’da göreve başlayan Helmer Jr, hastanenin eski personelinin de desteğini alarak geçmişte nelerin yaşandığını araştırır. Tarih tekerrür edip, babası gibi bir meslektaşının ilgisini çektiğini fark ettiğinde ise kendisini zora sokacak tüm olayların fitili ateşlenmiş olur. Üstelik ihtiyaç duyduğu hukuki yardıma ne kadar güvenebileceğini kestirememektedir. Pontopidan, Einar’ı hatırlatan pasif başhekimliği kapsamında en önemli görevi olan Noel konuşmasını hazırlamaktadır. İlk bölümden itibaren Helmer Jr ve itici hareketlerine maruz kalan Filip Naver, bölümler ilerledikçe daha da kinlenecek ve agresifleşecektir.
Direktör Bob hastanesinin en ileri teknolojiye sahip olması için kolları sıvamışken, zorluk seviyesi gittikçe artan Solitaire karşısında soğuk terler dökmektedir. Kalle ve Anna’nın da içinde bulunduğu gizli topluluk hastanedeki mevcut düzeni temelden sarsmayı planlarken, Krogshøj ve arkadaşları hayatlarının son demlerinde keyif içinde yaşamayı hedeflemektedir. Oğlunun acı hatırasıyla hayatına devam eden Judith, Karen’in rehberliğinde ona yardım edeceği bir yol olduğunu keşfeder. Fru Svendson babasından sonra oğul Helmer’ın da absürt taleplerine anlam vermeye çalışırken, Rigmor asansörlerde aniden belirerek Pontopidan’ı kovalamaktadır. Mogge her zamanki rahatsız edici bakışları ile koridorları aşındırırken, konu
somnambulizme geldiğinde Camilla ile karşılaşırız. Grand Duc sonunda kendini gösterdiğinde, gizemli bir helikopter de hastaneyi ziyaret etmeye başlar. Bulaşıkçılar ise her zamanki kehanetlerini ardı ardına sıralamaktadır.
28 yıl sonra yayınlanan final sezonu Trier’in zaman içinde değişen ve olgunlaşan dünya görüşünü de temsil etmekte. Usta yönetmenin ‘aşırı’ politik doğruculuğa savaş açtığı bölümler boyunca özellikle kendisinin de doğup büyümüş olduğu İskandinav ülkelerini günah keçisi ilan ettiğini söylemek yanlış olmaz. Kara mizahın önceki sezonlara göre daha çok öne çıkarıldığı Riget: Exodus, gerek ünlü filmlere yaptığı gülümseten göndermeleri (ki yönetmen kendini bu noktada ‘alt er stjålet’ yani her şey çalıntıdır diyerek affettirmeyi hedefliyor), gerekse de Trier’i yerin dibine sokmayı amaçlayan tespitleri ile seyircisini durmaksızın gülümsetmeyi hedeflemiş. Görkemli ve tatmin edici bir seri finali ile izleyicisine veda eden Trier’in en kısa zamanda sağlığına kavuşması ve yeni projeleriyle karşımıza çıkması dileğiyle.