Ünlü film yönetmenlerinin nadiren de olsa televizyon serilerine yönelmesi biz izleyicilerini fazlasıyla heyecanlandırıyor. David Lynch’in Twin Peaks’i ve Krzysztof Kieślowski’nin Dekolog’u yönetmenlerinin tanınırlığını arttırmış, en az filmleri kadar konuşulan yapımlar. Biz de sizlere Lars von Trier’yi en az filmleri kadar öne çıkaran Riget serisinden bahsetmek istedik.
Serinin etkileyici atmosferinin yaratılmasında en az Trier kadar emeği olan iki isim daha var: senaryo yazarı Niels Vorsel ve yönetmen Morten Arnfred. Üç sinema dehası birleşince ortaya özgün çekimleri, sıra dışı karakterleri ve sürükleyici kurgusu ile sadece kendi ülkesinde değil, tüm dünyada ses getiren öncü bir yapım çıkmıştır. 1994 ve 1997 yılında yayınlanan iki sezonun akabinde 2004’te Trier’in de onayıyla serinin Amerikan versiyonu olan ‘Kingdom Hospital’ yayınlanmış, ancak bu versiyon Stephen King’in tüm uğraşına karşılık orijinalinin ihtişamını sergilemekten oldukça uzak kalmıştır.
Hareketli el kamerası kullanımı ve doğaçlamayı teşvik etmesi ile Dogma 95 akımının ayak seslerini duyduğumuz Riget (nitekim ilk sezon yayınlandıktan bir sene sonra Lars von Trier ve Thomas Vinterberg manifestoyu yayınladı) bunlara ek olarak dış ses ve görsel efekt kullanımı, belirli türlere dahil edilebilir olması, öldürme ve silah sahneleri içermesi ve yönetmenin hem ismini hem de kendisini her bölümde göstermesi gibi nedenlerden ötürü bu akıma dahil edilememektedir.
Doksanlı yıllarda yayınlamış olduğu sekiz bölümle efsaneleşen seri, ne yazık ki başroller Ernst-Hugo Järegård ve Kirsten Rolffes’in ölümleri ile çok beklenen üçüncü sezonu çekilemeden ekranlara veda etmiştir. Aradan geçen 25 yılın ardından serinin üçüncü ve final sezonunu yayınlamaya hazırlanan Trier, geçtiğimiz aylarda Parkinson tanısı koyulmasının ardından bir süre film projelerinden uzak kalacağını açıklamıştı.
2020 yılının sonlarında üçüncü sezonun çekileceği ilan edildiğinde bu sezonun beş bölüm olacağı belirtilmiş, oyuncu kadrosunda da ilk iki sezondan hatırlayacağımız Ghita Nørby, Søren Pilmark, Birgitte Raaberg, Peter Mygind, Udo Kier, Laura Christensen, Solbjørg Højfeldt, Henning Jensen, ve Birthe Neumann gibi isimler tercih edilmiştir.
The Kingdom Exodus ismiyle yayınlanacak final sezonunun haklarını satın alan film platformu MUBI, 27 Kasım’dan itibaren her hafta dizinin yeni bölümlerini yayınlayacak. Platform aynı zamanda diziyi hiç izlemeyenler ve hatırlamak isteyenler için ilk iki sezonu daha önce hiç seyirci karşısına çıkmamış yenilenmiş versiyonuyla yayınlamakta. Bizler de ilk iki sezonu özetleyen incelememiz ile final sezonu öncesi küçük bir hatırlatma sunmak istedik.
1. Sezon (4 bölüm: Den hvide flok, Alliancen kalder, Et fremmed legeme, De levende legeme)
İlk iki sezonun her bölümü hastanenin geçmişini kısaca anlatan bir jenerikle açılıyor ve yönetmenin bölüm hakkındaki görüşünü seyirci ile paylaştığı absürt bir kapanış ile sona eriyor. Zaten serinin türü de absürt komedi-korku-medikal drama olarak özetlenebilir. Dizi Riget isminde ultramodern imkanlara sahip bir hastanenin içindeki kötücül gücün uyanmasını ve dertleri başından aşkın doktorların oluşturduğu nöroşirurji bölümünde yaşanan gerçeküstü olayları anlatıyor.
İsveç’ten gelen ve birime yeni atanan sabit fikirli ve huysuz cerrah Stig Helmer, ona yer yer zarar veren bir tutkuyla bağlı olan Rigmor Mortensen, Helmer’ın getirmeye çalıştığı kısıtlamalara kendi yöntemiyle cevap veren ve hastane malzemelerinin kara borsasıyla ilgilenen Jørgen Krogshøj, tüm dünyada ses getireceğine inandığı bilimsel çalışması için kendisini feda etmekten çekinmeyen Palle Bondo, Krogshøj ile romantik bir ilişki yaşamaya başlayan ancak doğacak bebeğini de güvence altına almak isteyen Judith Petersen, kendisinden yaşça büyük Camilla’nın dikkatini çekmek için yanlış yolu seçen Morten (Mogge) Moesgaard, tüm bunların ortasında bir hayaletin yardım çığlığını duyan ve kayıtsız kalamayan spirütalist Sigrid Drusse, yaşanan gerçeküstü olayların aydınlatılmasında yardımını esirgemeyen oğlu Bulder Harly Drusse ve dostu Hansen.
Dizinin bölümleri MUBI tarafından ‘Cennetten Olmayan Ev Sahibi’, ‘Krallık Geliyor’, ‘Yabancı Bir Ceset’ ve ‘Yaşayan Ölüler’ isimleri ile yayınlanmıştır. Hastalarla yaptığı spiritüel ayinler ve rahatlatıcı ölüm sonrası sohbetlerinden ötürü hastane personelince çok sevilen Drusse, bilim dışında hiçbir yolu kabul etmeyen ve hastaneyi gereksiz bulduğu her yöntem ve kişiden temizlemeye yemin etmiş Helmer’ın gelişi ile taburcu olmaya zorlanır. Ancak hastaneyi terk ederken sırt çeviremeyeceği bir olaya tanık olan Drusse tekrar hastaneye döneceği bir yol bulur. Aynı zamanda hastaneyi her gece aynı saatte ziyaret etmeye başlayan hayalet ambulansın da peşine düşer.
İlerleyen bölümlerde Bulder ve Hansen’ın yanı sıra hastane personeli ve hastaların da yardımını alarak tanık olduğu gizemi çözmekle uğraşır. Helmer atandığı günden itibaren nefret ettiği yeni ülkesine ve hastane personeline kan kusturmayı hedeflese de geçmişi ve hataları peşini bırakmaz, ona karşı tepkili insanların da bunu bir şantaj malzemesi haline getirmesini engelleyemez. Rigmor sadık bir sevgili gibi sürekli Helmer’ın arkasında gözükse de kızdığı zaman en kötü düşmanından daha acımasız olabilecek bir ruh haline sahiptir.
Hastane doktorlarının oluşturduğu kutsal locanın da onayını alan patolog Bondo, etik dışı tehlikeli bir nakil sürecinin de parçası olmayı göze alarak tıp tarihine adını yazdırmayı amaçlarken, departman idari yöneticisinin motive edici sabah ritüelini gözlemlemek isteyen sağlık bakanının hastaneye yakın zamanda bir ziyaret gerçekleştireceğinin farkında değildir. İdari yönetici Einar’ın oğlu Mogge yaptığı hatanın sonuçlarından korkarken, önüne çıkabilecek engelleri yok edebilecek kararlılığa ve entrika zekasına sahiptir. Krogshøj ise elindeki kaynaklar ve kirli bilgilerle göründüğünden çok daha tehlikeli birisi olsa da çoğu noktada hastanedeki hekimlerden daha mantıklı ve gerçekçidir. Judith’e olan korumacı sevgisiyle dikkat çeker ve onu kurtarmak uğruna Drusse ve ekibinin çılgın planlarına yardım eder. Judith ise onu bekleyen karanlık geleceğe doğru hızlıca çekilirken, etrafındakilerin tüm desteğine ve ilgisine karşın endişelerinin altında ezilir.
İlk iki sezona damga vuran diğer iki önemli karakter ise Delfi Kahinleri’ni andıran, hastanede olanları ve olacakları hissederek dizeler ve bilmecelerle bizlere aktaran bulaşıkçılar. Sepya tonlarından oluşan karanlık atmosferi, parçalar birleştikçe daha da ürkütücü hale gelen hikayesi, modern tıp dışındaki tüm yöntemleri reddetmelerine rağmen burunları uğursuzluk ve doğaüstü olaylardan kurtulmayan hekimleri ile Riget televizyon tarihinin en başarılı ilk sezonlarından birisini seyirciye sunuyor. Seyirciyi germek ile güldürmek arasında bir çizgide ilerleyen bölümlerin bitişinde Trier’i görmek ve değerlendirmelerini dinlemek ise çok ayrı bir keyif.
2. Sezon (Mors in Tabula, Trækfugle, Gargantua, Pandæmonium)
İlk sezonun bıraktığı soru işaretlerini çözümleyerek başlayan ikinci sezon, bölümler ilerledikçe bizleri ilk sezondan da kapsamlı ve karanlık bir hikâyeye sürüklüyor. Hastaneden taburcu edilen Drusse, yaşadığı bir kazanın sonucunda tekrardan ait olduğu yere döner. Hastaneye dönmesiyle çözüldüğünü düşündüğü sorunların çok daha tehlikeli hale geldiğine tanık olur. Mary, Bulder ve diğerleri ile konuşarak çözüm yolları arayan Drusse, hastanenin barındırdığı diğer karanlık sırlara da vakıf olur. Helmer’ın uzaklara yaptığı yolculuktan getirdiği kıymetli çözüm, başını çok daha ağrıtacak bir süreci beraberinde getirecektir.
Dostu Einar’dan vekalet aldığı idari yetkiler ile geçmişindeki hatalardan sıyrılabileceğine inanırken, olaylar beklediğinden daha karmaşık yerlere sürüklenir. Kendisini giderek daha da sıkıştıran Mona’dan da kurtulmasının vakti artık gelmiştir. Einar kendisini ve değerlerini kaybettiğini düşündüğü bir dönemde Ole ile tanışır, ancak tedavi yöntemlerinin aşırılığı karşısında dehşete düşer. Rigmor, Helmer’ın ihanetini hazmedemediği için korkutucu intikam planları yapmaktadır. Planını uygulayıp, onu tamamen kaybettiğine inandığı noktada eline çok güçlü bir koz geçer.
Krogshøj, Mogge ve Helmer’a gözdağı vermek isterken beklemediği bir tuzağa düşer ve geri döndüğünde çok şey değişmiştir. Onun desteğine güvenen Judith süreci yalnız başına sırtlamak zorunda kalır, bebeği hakkında kararlar verirken kimin dost kimin düşman olduğunu anlamakta zorlanır. Krogshøj ve şantajlarından sıyrılmayı başaran Mogge bu sefer akademik hayatında engel teşkil eden Helmer’ı ikna etmeye odaklanır. Drusse için hastaneye gelen bir psişik cerrah kendisini de izinsiz tedavi etmeye çalışınca panikleyen Bondo, emanetini güvenle taşıyamadığına kanaat verir.
İlerleyen bölümlerde de büyük bir gururla anlattığı ailesinin daha önce tanışmadığı bir ferdi ile karşılaşır. Hayalet ambulans geceleri tekrar görülmeye başlar, ancak bu kez arkasında farklı bir hikâye vardır. Bulaşık yıkayan çiftimiz ise mutlu sona ulaşacak gibidir. Dizinin çok izlenen ikinci sezonu ilk sezondaki hikâyenin devamı niteliğinde olmasına karşın, yan hikayeler ve olgularla çok daha zenginleştirilmiş bir versiyonu. Hastanenin vazgeçilmezi hayaletlere ek olarak satanist ayinler, ölüm sonrası yolculuğu ve anormal bebekler gibi yeni korku ögeleri ekleyen Trier’in belki de tek hatası, üçüncü sezonu da çekeceğine garanti gözüyle bakması ve bunun sonucunda yarım kalmış bir hikâyeyle izleyicisini uzun yıllardır bekletiyor olması.
Bizler de dizinin son sezonunu bu merak duygusu ile izlemeye başladık ve bitiminde sizlerle tekrardan konuşmak için can atıyoruz.