Ölümün Soyut ve Somut Renkleri: Öldürdüğün Şeyler

Yazan: Güray Özçelik

Yönetmenliğini ve senaristliğini Alireza Khatami’nin yaptığı, başrollerinde Ekin Koç, Erkan Kolçak Köstendil, Hazar Ergüçlü ve Ercan Kesal’ın oynadığı Öldürdüğün Şeyler; Türkiye, Kanada, Polonya ve Fransa ortak yapımı bir film.

Üniversite eğitimi de dahil olmak üzere on dört yıl Amerika’da kaldıktan sonra ailesinin yaşadığı şehre dönen Ali, nesiller boyu hayatın merkezinde olan ataerkil yaşayış öğretileri doğrultusunda aile, baba, erk, doğa kavramlarının içinde devingen bir psikolojiyle yaşam sürer. Film, geçmiş ve geleceğin katlanılmaz ağırlığını yer yer bireysel yer yer toplumsal perspektiften işler. Geçmişin yarattığı zihinsel kaos, üzerine gidildikçe büyür ve geleceği karanlığa çevirir.

Öldürdüğün Şeyler, karakter merkezli bir yapıdan yola çıkarak daha çoğul ve evrensel olana erişmeye çalışır. Karakterin yaşadığı öfke, intikam, acı, boşluk, erkeklik gururu vb. tüm duygu ve durumların neden-sonuç ilişkisini kavramaya çalışırken, kendi içinde yaşadığı bu çıkmazların, çevresindeki kişilerden bağımsız düşünülemeyeceği ile yüzleşiriz. Böylece film, tarih boyunca çeşitli kodları birbirine adeta düğüm atarak ileten ataerkil toplum düzeninde hem kadının hem de erkeğin gözünden gerek kendilerini gerekse birbirlerini bu ataerkil yapı içinde nerede konumlandırdığını etken ve edilgen unsurlarla işler.

Yazının buradan sonraki kısmı filmi henüz izlemeyenler için spoiler içermektedir.

Yurt dışında kaldığı yıllarda annesinden uzak bir yaşam sürmenin burukluğunu taşıyan Ali, ülkesine geldikten sonra annesini kaybetmesiyle derin bir eksikliğin kapısını aralar ve baba figürüyle çok daha keskin bir biçimde karşı karşıya gelir. Tüm bunların yanında çocuk sahibi olamamasının yarattığı huzursuzluk ve eğitmenlik kariyerinin geleceksizliği, Ali’nin öfkeye kapılmasının nedenlerini çoğaltır. Ali’nin yaşamındaki bu çukurlar; güçlü, çocuk ve iş sahibi bir erkek egosunu yaşamayı elinden aldığı için onu daha da hırçınlaştırarak hesaplaşma ve intikam dürtüsünün içine sokar. Bu hesaplaşma, baba figürüne karşı olarak başlasa da kişinin kendiyle olan çıkmazlarına kadar uzanır.

Filmde işlenen baba-oğul çatışması, ataerkil düzende kadının yeri, çocuk sahibi olamayan erkek figürü gibi birçok kısım aslında eklektik bir yapıdadır. Bu eklektik düzen içinde senarist ve yönetmen Khatami, karakterlerin hayatlarındaki sonuçların nedenlerini filmin ilerleyişiyle vermeyi tercih etmiş. Buna birçok örnek verilebilir. Ali’nin, babasına olan nefreti filmin başından beri belli olsa da bu nefretin gerekçeleri filmin ilerleyişiyle derinleşir. Eşinin ölümü sonrası Hamit’in duygusuzluğunun ve sakinliğinin gerekçesi başka bir kadınla ilişkisinin ortaya çıkmasıyla çözümlenir. Ali’nin, bahçesinde zaman geçirmesi herhangi bir kişinin yapabileceği herhangi bir eylem olarak görünse de aslında bahçesinde kendisini erk hissedişiyle ve eksikliklerini doğurgan doğada aşmaya çalışmasıyla ilintilidir. Yönetmenin yarattığı bu matematiksel döngü, filmi elbette çok daha izlenilebilir kılıyor. 

Zihnin Teslimiyeti

Khatami, çocuk sahibi olamayan Ali’nin babalık gururu eksikliğini ataerkil düzenin kadına biçtiği rol ile bağlantı kurarak eleştirel bir yaklaşımla sunar. Sperm eksikliği, ataerkil toplumun ortak belleğinde güçsüzlük, eksiklik olarak kodlanmıştır. Ali, çocuk sahibi olamamasının nedenini gizleyerek güçsüz görünme gerçeğinin önüne geçmek ister. Bu belirsizlik, Hazar’ı sorunun kendisinde olup olmadığı konusunda bir strese sokar. Eğitim için yurtdışına giden, çağdaş bir düzeni tanıyan, etik değerleri içselleştirdiğini düşünen Ali’nin ataerkil bir zihinle bu davranışa kendini bırakması karakterin de kendi içinde tutarsızlığının boyutudur. Ali‘nin kısırlığı sadece fizyolojik olarak değil psikolojik ve sosyolojik karakter düzleminde de bir tarif sunar. Çünkü Ali hem sosyal yaşantısında hem de duygu durumlarında kısırlık yaşayan biridir.

Ali’yi harekete geçiren temel ateşleyici etken; ölüm raporu doğrultusunda, annesinin başının arkasından bir darbe aldığını öğrenmesidir. Ali, babasının bu ölümle bir ilişkisi olabileceğini düşünür. İçini yiyip bitiren bu düşüncelerle beraber babasının başka bir kadınla ilişkisi olduğunu gözleyen Ali, öfkesine Reza’yı da ortak edecek düşüncelere hapsolur. Ali’nin, kendisini en eril hissettiği yerde (bahçede) öteki benlik Reza ile karşılaşması ve şimdilerde ona teslim oluşunun adımlarını atması, filmin açtığı çemberlerin yer yer tamamlandığının iyi örneklerindendir.

Ali, tüm bu ataerkil yapının dışında bir karakter olarak görünse de kendisi de bu evrenin bir edilgenidir. Belki bir çocuk sahibi olsa nasıl bir baba olacağını, nasıl bir koca olacağını, nasıl bir vatandaş olacağını, nasıl bir erk olacağını deneyimleyecektir. Ancak Khatami buna izin vermez. Çünkü Khatami, nesiller boyu süren baba-oğul çatışmasına mercek tutarak güçlü felsefi çıkarımlarda bulunur. Babasından intikam alma arzusuyla içindeki şiddete teslim olan Ali,  öte yandan kendisini içten içe babasına dönüştüren bir çıkmazın içine sokar. Reza’ya teslim olarak sosyal çevresine karşı daha acımasız, daha vurdumduymaz, ahlaki değerlerken yoksun bir yaşamın içinde devinmeye başlar.

Ali, Reza’dan güç alarak babasına kendi mezarını kazdırır. Ali, artık Reza’ya teslim olmuştur. Babasının bir süredir ortadan kaybolmasının ardından karakola giden Reza, babasının akıbeti ile ilgili beynini kemiren şüphelerle boğuşur. Polisler, arayışları sonucunda Hamit’in arabasını gölde kaza yapmış hâlde bulurlar. Arabanın içinde Hamit’in cesedinin olmaması bir cinayet işlenip işlenmediği konusunda derin bir kuşku doğurur. Kazılı mezarı yeniden gördüğümüzde ise mezarın boş olduğunu ve Hamit’in kendi mezarını kazdığı sahnenin aslında Ali’nin sanrıları olduğunu anlarız. Bu gelişme üzerine bahçesindeki köpek kulübesine zincirli olan Ali, zincirlerinden kurtulur ve Reza’yı alt eder.

Çember Oluşturan Kodlar

Yönetmen Alireza Khatami’nin Ali ve Reza karakterlerine bu isimleri vermesindeki temel gerekçe; seyircinin, film boyunca zihninde tanımlamakta zorlanabileceği, ikircikli bir düşünceyle takip edeceği soru işaretlerine cevap oluşturabilmektir. Yönetmenin kendi isminden yola çıkması, bu iki karakterin aslında bir bütünü oluşturduğunun tezahürüdür.

Annesinin ölümünden sonra babasına olan öfkesi gün geçtikçe büyüyen Ali, benlik arayışını doğa ile tamamlamaya çalışır ve ara ara bahçesinde zaman geçirir. Susadığı için bahçeye gelen Reza ise Ali’nin evinin dış duvarındaki kırık aynadan gördüğümüz ve film boyunca etkisi sürecek öteki benlik olarak karşımıza çıkar. Reza, Ali’nin bu hayattaki yapamadıklarının tezahürüdür. Ondan daha cesur, daha pratik, daha güçlü olmasının yanında, ahlaki bir tutarlılığa da sahip değildir. Yönetmen film boyunca kullandığı zıt bakış açılarını Ali ve Reza’nın buluşmasında da tercih eder. Reza, susadığı için bahçeye gelen, oradaki bahçe sahibi Ali’den su isteyen muhtaç kişi olarak, Ali ise yardım eden kişi olarak konumlanır. Ancak film ilerledikçe Ali’nin Reza’ya muhtaç olduğunu, hatta öteki benlik olan Reza’nın kendisini adeta esir aldığını görürüz. Reza, Ali’ye göre daha eril, daha avcıdır. Öteki benlik, esas benliği avlamıştır. 

Ali’nin üniversitede verdiği derslerden birinde kelimelerin etimolojik olarak anlam, değişim ve dönüşümleri üzerine yaptığı konuşmanın filme olan hizmeti filmin ilerleyişiyle ortaya çıkar. Bu sahnedeki tercih edilen ve üzerine konuşulan kelimeler, filmdeki duygu ve durumların tematik hâllerini destekler niteliktedir. Kelimelerin diller arası dönüşüm geçirmesi ya da tarifini yitirmesi insanların yaşam içindeki duygu ve durumlarıyla paralellik gösterir. Annesini kaybetmesi, ölümün en gerçek hâli olmasına rağmen Ali’nin yaşadığı ölümlerin soyutluğu da öte yandan filmin sürdürdüğü bir başka düzlemdir. Erkeklik gururu, babalık, erk, etik, ahlak, aile, yalnızlık vb. ne kavram varsa Ali’nin zihninde ölme-öldürme dürtüsüyle mücadele ettiği soyut bir akışın içindedir.

Ali’nin on dört yıl yurt dışında yaşaması bir yandan da karakterin geçmiş zamandaki kaçış kodlarından biridir. Daha sonra ailesinin yanına dönmesi ise onun belli bir muhakemeden sonra hesaplaşma kararının çağrışımıdır. Ali’nin kendi eksikliğini tamamlayacağını düşündüğü en temel şey; belki de babadan alınacak bir intikamdır. Bu yola girdikten sonra etik, kültürel, ahlaki kavramlar paramparça olur ve sonucunda zihnine de kalbine de kan bulaşan Ali’nin çırpınışını izleriz.

Yönetmen Khatami’nin dramatik yapıda kurduğu çemberlerin en temel bölümlerden biri de “Işığı öldür!’’ repliğinin filmdeki yerleşimidir. Filmin başında Hazar ve Ali’nin kahve içtikleri sahnede Hazar’ın gördüğü rüyayı anlatmasının üzerine duyduğumuz bu replik, filmin sonunda Ali’nin merkezde olduğu bir düzlemde kendini tanımlar, tamamlar ve imgesi yüksek bir şiire dönüşür. İran asıllı yönetmen Khatami’nin güçlü İran şiir geleneğinin izlerini buradaki buluşuyla gösterdiğini söyleyebiliriz.

Filmin Çukurları Üzerine

Yönetmen Alireza Khatami’nin film boyunca yaratmaya çalıştığı metaforik ve tezat anlatım biçimi yer yer filmin çukuru olmuş. Çünkü filmin ilk bölümünün yalın etkisi ile ikinci bölümünün karmaşası birbirini tanımlamakta ve tamamlamakta zorlanıyor.

Khatami’nin filmi yaratırken yaşadığı heyecanı ve inancı anlamakla beraber, izleyici ile bütünleşemeyen metaforik buluşların anlatım dilinin, filmi gerek teknik gerek ritmik gerekse anlam olarak yer yer karmaşa içine soktuğunu söylemeden geçmek olmaz. Seyircinin, ilk bölümdeki duru gerçeklik duygusundan ikinci bölümün temelini oluşturan öfke ve intikam arzusuna geçiş yapması hiç kolay olmuyor. Çünkü izleyici, filmin ilk bölümünde sunulan gerçeklikten, ikinci bölümünde ne boyutta uzaklaşması gerektiğinin karmaşasını yaşıyor, karakterin eylemlerinde gördüklerinin hayal ya da gerçek olabilirliğinin tutarlılığını çözümleme konusunda bir belirsizliğe itiliyor.

Ailedeki kadınların kendilerini nasıl konumlandırdığı ve ailedeki erkeklerin kadınları nasıl konumlandırdığı ise filmde daha derin işlenebilirdi. Buradaki yan çatışmalar daha çeşitli nedenselliklerle işlenebilseydi filmin esas derdi de seyircide daha güçlü bir etki bırakabilirdi. Son olarak; tüm handikaplarına rağmen senarist ve yönetmen Alireza Khatami’nin cesur ve incelemesi keyifli bir film yaptığını söyleyebiliriz.

Yorum Yapın

Bunlar da İlginizi Çekebilir