Dün gece Ankara Film Festivalinin kapanışı, gala ve ödül töreni yapıldı. Ödül töreni oldukça sönük geçti. Bunun birkaç nedeni vardı.
En önemlisi geçmiş yıllarda festival yöneticiliği de yapan İnci Demirkol’un geçen yıl aramızdan ayrılmasıydı. Festival Direktörü İrfan Demirkol kapanış konuşması için sahneye çıktığında kendisini anması da duygusal anların yaşanmasına neden oldu. Daha önceki yıllarda festivale katılan ve kendisini tanıyan herkes hüzünlendi, gözleri doldu. Ödül vermeye çıkan gerek jüri üyeleri, gerekse vakıf yönetim kurulu üyeleri kendisini anarak saygılarını belirttiler.
Tüm görevliler siyah giyinmişti, salonda belirgin bir yas havası hakimdi. Ne müzik çaldı, ne de bir konser verildi. Kapanış töreninin yapıldığı Şinasi Sahnesi girişinde festivale dair gösterişli, ışıklı bir tabela, afiş ve ilan yoktu. Sadece kapı girişindeki reklam panosu. İçeride salonda ne bir afiş, ne de duvarlarda festival bayraklarının yer almadığına hayatımda ilk defa şahit oldum.
İkinci nedeni ise biraz Türk Sinemasının geldiği durumla ilgili. Sanırım uzun metrajcılar film festivallerini pek önemsememeye başladı. Aslında tam da uzun metraj gösteren film festivallerine destek vermek gerekirken, uzun metraj yarışma yapan, gösterim yapan bir elin parmakları kadar festival varken çoğu ödül almaya bile gelmedi.
Onca emek veren saygıdeğer jüri üyeleri ki çoğu ödül alanlardan daha tecrübeli sinemacılardır, Ankaralı sinemaseverler, Festival takipçileri törende ödül alanları tebrik etmek, o ana tanık olmak, o heyecanı yaşamak ve onları alkışlamak için salonda hazırken, kişisel bahanelerle ödül törenine katılmadılar ve birçok ödülü başkaları aldı. Bence bu festivaller için de ciddi bir problem, insanların festivale motivasyonunu azaltıyor. Belki ödülü alan o kişiyi bir kez olsun görmek, göz göze gelmek, belki bir fotoğraf çektirmek, belki de tebrik etmek için kendilerini bekliyor ama orada olmadıklarını öğrendiklerinde hayal kırıklığına uğruyorlar.
Kısa Filmciler bu konuda daha duyarlı ve heyecanlı, özellikle Ankara Film Festivali gibi büyük bir festivalde görünür olmak onlar için önemli. Tüm ödül alan kısa filmciler oradaydı, hepsine saygı duydum. Uzun belgeselde da aynı sorun yaşandı, yine ödülü başkaları aldı, üzüldüm. Oysa uzun belgesellerin de gösterileceği sadece 10 civarı film festivali var ve bu festivalleri desteklemeleri lazım.
Ödül töreninin sönük geçmesinin bir nedeni de Ankara, Adana, Antalya gibi büyük festivallerin son yıllarda kısa film ve belgeselcileri ya ilk 3 gün ya da son 3 gün davet etmeleri. Bunun bütçeden dolayı yapıldığını ileri sürüyorlar, ancak bir çok ilgisiz davetlinin tüm festival süresince orada olduğunu görüyoruz. Bağımsız sinemanın desteklenmesi adına gösterimi olan yönetmenin veya yarışmacının tüm festival süresince orada kalması, diğer filmleri izlemesi, diğer yönetmen ve ekiplerle tanışması, proje konuşması çok önemli. Zaten festival filmi olan sinemacılar arasında yapılır, davetliler arasında değil. Ayrıca festivale ilk 3 gün davet edilen yönetmenin ödül almadığı ortaya çıkıyor ve bu burukluk yüzüne, konuşmasına, neşesine yansıyor. Bu da sinemaya olan hevesinin kaçmasına neden oluyor. Büyük festivallerin bu tutumdan vazgeçmesi gerekiyor.
Film Festivalleri ödül töreninin boş geçmemesi için yarışmacılara ödül aldıklarını önceden söylemek zorunda kalıyor. Eskiden kesinlikle söylenmezdi. Bir yarışmacının en büyük heyecanıdır ödülün açıklanmasını beklemek, ne güzel bir andır o. Şimdi ise ödül aldıysak gelelim yoksa işimiz var gücümüz var lafları duyulmaya başlandı. Festival yönetimi tarafından, önceden bir ödül aldınız demek de kötü, o heyecanı yaşayamamak da kötü. Ödülü açıklamak için sahneye davet edilen kişinin de ödül açıklandıktan sonra gerekçeli kararı okuması gerekiyor. Yoksa ödülü açıklamadan zaten filmi ve konuyu bilenler alkışlamaya başlayıp, ödülü alan sahneye davet edilmeden hareket etmeye başlıyor. Bu önerim de ödül törenini düzenleyenlerin sıralaması için yardımcı olur umarım.
