Umut Burçin Gülseçgin ile “Kent Mezarlığında Sızıntı” Filmi Üzerine

Yazan: Gamze Çakan

İlk uzun metrajlı filmi “Tilki Yuvası”nın ardından sinema ve televizyon projelerine devam eden Umut Burçin Gülseçgin, senaryosunu S. Firuze Güzelmeriç ile birlikte yazdığı ve geçtiğimiz yıl gösterime giren “Kent Mezarlığında Sızıntı” filmiyle kamera arkasına döndü.

Evlerinin karşısındaki mezarlıktan topladıkları çalı çırpıyı evlerine getirmeleri sonrasında hayatları kabusa dönen bir çiftin hikayesini konu alan filmin başrollerini  Enfal Uzel ve Samet Gürsel paylaşıyor. Umut Burçin Gülseçgin ile son filmi “Kent Mezarlığında Sızıntı” üzerine keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik.

Uzun yıllardır sinema ve televizyon projelerinde kamera arkasında çalıştınız. Sizi henüz tanımayan okuyucularımız için kariyerinizden ve kendinizden bahseder misiniz?

Doksanlarda doludizgin geçen bir çocukluk, hırpani bir ergenlik ve New York’ta çok yönlü bir üniversite hayatı. Eski Türkiye’yi iliklerinize kadar hissedebileceğiniz Anadolu yakası sahilinde bir İstanbul sayfiyesi. Orta sınıfın ortasında, ortalama fakat vizyoner ve açık fikirli iki çocuklu bir aile. İşte sanırım genel hatlarıyla hayatımın küçük bir özeti. Profesyonel iş hayatıma televizyon dizileriyle başladım. Yıllar içerisinde yönetmen ekiplerinde görev alarak film yapım süreçlerinde tecrübe kazandım. Türkiye’de çekilmiş büyük ölçekli sinema filmlerinin ve dizilerin ekiplerinde yer alma şansı buldum. Bu vesileyle para değilse bile insan biriktirme fırsatını yakaladım. 

İlk uzun metraj filminiz “Tilki Yuvası” adında bir komedi filmiydi. İkinci filminiz ise korku türünde. Komediden korkuya geçiş kulağa alışılmadık geliyor. Yönetmenlik kariyerinize bir korku filmiyle devam etmeye nasıl karar verdiniz?

“Tilki Yuvası” liseden beri film yapma hayali paylaştığım arkadaşım Tanay Abbasoğlu’nun kurduğu yapım şirketinin ilk filmi olarak gerçekleşti. Benim de yönetmen olarak ilk uzun metraj tecrübemdi. Bu film biraz ısmarlama, plansız ve neredeyse ön hazırlıksız çekildi. Bir yapım şirketine bağlı olduğu için çoğu meselede söz sahibi olamadan mevcut imkânları değerlendirmek suretiyle altı gün gibi çok kısa bir sürede gerçekleşti “Tilki Yuvası.” Hazır bir tiyatro metnini hazır bir mekânda ve hâlihazırda belirlenmiş oyuncularla çektik fakat sonuçtan ben dâhil herkes memnundu. Kısa sürede gerçekleşmesine karşın bu filmle birlikte oyuncu yönetimi ve post prodüksiyon aşamalarında büyük tecrübe kazandım.

Tür (genre) filmlerine karşı ayrı bir merakım olduğunu söyleyebilirim. Sinema sanatı vakti zamanında politik bir propaganda aracı olarak görülüyor ve bu konuda işe yarıyor da olabilirdi. Ben bugün bunun geçerliliğine pek inanmıyor, sinemanın ancak estetikle tümleşik bir eğlence (entertainment) aracı olarak hizmet edebileceğini düşünüyorum. Dolayısıyla kariyer planlarımda başta müzikal olmak üzere, çocuk filmi, aksiyon, melodram ve bilimkurgu gibi türleri de denemek söz konusu.   

“Kent Mezarlığında Sızıntı” filmine gelelim. Filmin senaryousunu S. Firuze Güzelmeriç ile birlikte kaleme almışsınız. Film fikri nasıl ortaya çıktı? Senaryo yazımı ve karakter geliştirme süreçleri nasıl ilerledi?

O dönem üzerinde çalıştığım “sıradan bir çiftin başına gelen sıra dışı olaylar” temalı bir hikâyem vardı. Firuze her zaman korku hikâyelerini aktarma yolunun korkunun doğasını keşfetmekten geçtiğini düşünür. Mekândan yola çıkarak öyküyü oluşturduk. Mezarlığın içinde tek başına duran ev uzaktan bakınca ürkütücü, içine girince ise renkli ama gergin bir atmosfer yayıyordu. Asya karakterinin rüyalarla açığa çıkan geçmişine dair izlenimleri onun hikâyedeki yolculuğunun taslağını oluşturdu. Asya’nın meraklı ve yeniliklere açık kişiliğiyle Hakan’ın karamsar ve çaresiz halleri ikilinin dünya görüşlerini yansıtıyordu. Bu farklılıklar senaryonun güzergâhını belirlememiz açısından yardımcı oldu.

“Kent Mezarlığında Sızıntı” kariyerimin ilk gününden beri yol arkadaşım olan yönetmen Cem Terbiyeli’nin teşvikleriyle kıvılcımlandı ve nihayetinde kendisi de yapımcılığı üstlendi. Cem’le uzun zamandır düşük bütçeli bir film gerçekleştirme planlarımız vardı ama günümüz ekonomisinde “düşük bütçe” bile hayallerimizin ötesindeydi. Ve finalde o beklenmedik fikir ortaya çıkıverdi; “bütçesiz/ekipsiz film çekiyoruz!” Bu biraz bıçağın kemiğe dayanması gibi bir histi bence. Cem Terbiyeli, Firuze Güzelmeriç, her aşamada yardımlarını esirgemeyen Beste Madran ve başrol oyuncularımız Enfal Uzel ve Samet Gürsel dışında bu fikre kimse inanmadı diyebilirim. Şimdi oturup düşününce bunun pek de inanılacak bir durum olmadığını ben de itiraf edebilirim. İlk taslak senaryoyu yazıp Firuze ve Cem’e gönderdiğimde üzerine fikirler geliştirdik. Firuze’nin yüksek katkıları sayesinde öykü derinleşti, Cem’in son dokunuşlarıyla çekim senaryomuz hazır hale geldi. Açık kaynak bir çalışma alanı yaratıp oyuncuların da kendi karakterlerini esnetme ve geliştirme fırsatı bulabileceği bir iş akışı planladık.  

Filmin başrollerini paylaşan Enfal Uzel ve Samet Gürsel başta olmak üzere oyuncu seçimi nasıl oldu? Senaryoyu yazarken oyuncular aklınızda mıydı?

Belki de en büyük şansımız Enfal ve Samet’in mahalleden arkadaşlarım olmasıydı. Enfal ve Samet’e senaryo aşamasının başında telefon açıp böyle bir fikrim olduğunu söylediğimde en az benim kadar heyecanlandılar. Enfal ve Samet bize güvenip inanmasıydı bu film gerçekleşemezdi. Onların sayesinde bugün bu film hakkında konuşabiliyoruz. Özetle başrollerimiz senaryo yazılırken hazırdı. Yan rolleri ise eş dost aracılığıyla bulduk ve bu konuda da yine şansımız yaver gitti diyebilirim.

Film çoğunlukla tek bir mekanda geçiyor. Tek bir mekanda çalışmanın kısıtlayıcı ancak yaratıcığınızı tetikleyen etkileri olabiliyor. Bu anlamda çekimler nasıl geçti?

“Kent Mezarlığında Sızıntı” filminin yapım süreci alışılagelmiş paradigmalardan uzak bir şekilde vücut buldu. Çekim mekânları hep yürüme mesafesindeydi ve setimizde herhangi araç veya jeneratör yoktu. Çekim ekibinde profesyonel personel de yoktu. Başta oyuncular olmak üzere, el yordamıyla ve gönüllü sinemasever arkadaşlarımızın kısmi yardımlarıyla gerçekleşti bu film. Çekimlerde çoğu zaman yalnızdım. Kamerayı kullanıyor, sesi kaydediyor, gün sonunda da aktarmaları yapıyordum ama dediğim gibi başta Firuze Güzelmeriç olmak üzere oyuncular ve gönüllü arkadaşlarım sayesinde bu konuda çok da zorlandığımı söyleyemem. 

Bu film, bugün vlog çekecek birinin bile kullanmaktan imtina edeceği küçük bir kamera ve yarı profesyonel bir ses kayıtçısı ile kaydedildi. Yaka mikrofonları ise her işimizde olduğunu gibi hiçbir karşılık beklemeden sağlayan yine Onur Arıcı (ARC Sound) oldu. Kurgusunu Cem Terbiyeli ile birlikte bir dizüstü bilgisayarda bitirdik. Post prodüksiyon için bir stüdyomuz bile yoktu. Görsel efektler için Mert Çağan Çinbilgel, renklendirme ve son çıktılar (export) için Mert Ülgüt büyük özveri gösterdi. Büyük ölçüde tek mekânda geçmesine karşın bunu hissettirmemek ve filmi izlek bir hale getirmek için yaratıcılığımızın sınırlarını zorladık. Tekrar eden kamera açıları ve tekerrür mizansenlerden uzak durmaya gayret ettik.   

Filmdeki görsel tarzın oluşturulması ve korku atmosferinin yaratılması konusunda nasıl bir yaklaşım benimsediniz?

Filmin çekimlerini sonbaharda gerçekleştirmenin verdiği avantajla güneşsiz bir atmosfer yakaladık. Çekimlerin son günü kar yağdı ve rüya sekansını karda çekme şansı bulduk. Bir görüntü yönetmeni ile çalışmıyor olmanın verdiği dezavantajı nasıl avantaja çevirebiliriz diye kafa yorduk. Günün sonunda teknik olarak çapaklı bir film elde etsek de, setin işleyişi son derece pratik ve özgürdü. Filmdeki yaratığın plastik makyajı konusunda “Murat Polat Studio” sponsor oldu ve makyaj sanatçımız Semra Hatay kısa sürede muazzam bir sonuç çıkarttı.   

“Kent Mezarlığında Sızıntı” bağımsız bir film. Bağımsız bir film yapmanın her aşamada mücadele gerektirdiğini biliyoruz. Filminiz özelinde sizin karşınıza çıkan zorluklar neler oldu ve bu zorlukların üstesinden nasıl geldiniz?

Film yapım eğitimlerinde ve sinema okullarında genellikle bu sürecin üç aşamadan oluştuğu öğretilir; ön hazırlık, çekim süreci ve post prodüksiyon aşamaları. Kısmen doğru olan bu doktrin günün sonunda filmin nihayetlenip bir hard-diskin içine hapsolmasıyla sekteye uğruyor. Dördüncü ve belki de en mühim olan adım seyirci ile buluşturma yani pazarlama aşaması genelde göz ardı ediliyor. Bu bağlamda “Kent Mezarlığında Sızıntı” filmi özelinde bağımsız bir film yapmanın dördüncü aşaması bence bizi en çok zorlayan adım oldu. Üçüncü adım olan post prodüksiyon ayağı da bizi yine zorlayan ikinci aşama diyebilirim.  

Senaryo yazmak, oyuncuları bulmak, set kurmak ve çekimleri gerçekleştirmek konusunda yeteri kadar tecrübemiz olduğunu düşünsem de post prodüksiyon ve pazarlama aşamaları değişken olduğu için hala öğrenmeye devam ettiğimiz süreçler. “Kent Mezarlığında Sızıntı” özelinde ise bu zorlukların üstesinden yıllar içerisinde biriktirdiğimiz insan ağımız sayesinde geldik diyebilirim. Cem Terbiyeli sayesinde Ahmet Küçükkayalı üzerinden Mehmet Erkmen ile tanıştık ve film bu vesile ile seyirci ile buluştu.

Bağımsız film çekmek isteyenlere ne gibi tavsiyelerde bulunursunuz?

Bu konuda bir klişeden öteye gidemeyerek “elinize kamerayı alın ve çekin” demek zorunda kalıyorum. Klişe ama gerçekçi. En iyi kamera elinizdeki kamera. Ve en iyi oyuncu elinizdeki oyuncu. Çünkü film yapımı uygulama yaparak öğrenilen bir iş. Teorik bilgi bir noktadan sonra doygunluğa ulaşabiliyor. Fakat uygulama esnasında her gün öğreniyorsun. Kusursuz ve hayalini kurduğunuz filmi yapabilmek için önce kusurlu ve kısıtlı filmler yapmanız gerekebilir.

Sanatınıza ve kariyerinize etkisi olduğunu düşündüğünüz sanatçılar var mı?

Bir sinefil sayılmam ama sinemaya karşı ezelden beri hep bir merakım olmuştur. Çocukluğumun geçtiği sayfiyede bir kaset kiralama dükkanı vardı ve VHS kaset kiralayıp “Geleceğe Dönüş,” “Rocky,” “E.T.,” gibi modern klasikleri izleme fırsatı yakaladım. Okul yıllarımda Kurosava, Eisenstein, Hitchcock gibi sinemacıları tetkik ettim. Tarantino, Scorsese ve Spielberg gibi günümüz yönetmenlerini tanıdım.

Yerli sinemamızdan ise Pelin Esmer’in “11’e 10 Kala”sı ve Nuri Bilge Ceylan’ın “Mayıs Sıkıntısı” gibi filmler de beni çok etkilemiştir. Ve yine bu film özelinde “Ekipsiz Asi” Robert Rodriguez’in tek başına çektiği “El Mariachi” filmi esin kaynağı sayılabilir.

Şu anda üzerinde çalıştığınız veya ileride gerçekleştirmeyi planladığınız projeler var mı? Varsa neler?

Dediğim gibi farklı türlerden filmler yapmak niyetindeyim. Şu anda Enfal Uzel ve Samet Gürsel ile birlikte “Kasabaya bir yabancı gelir” temalı karanlık (film noir) bir film hazırlığındayız. Henüz fikir geliştirme aşamasındayız. Hedefimiz küçük de olsa bir çekim ekibini ve optimum prodüksiyon şartlarını sağlayabilecek müstakbel bir yapımcı ile işbirliği yapabilmek.

Yorum Yapın

Bunlar da İlginizi Çekebilir