Sınır – Gräns
Kusursuzluk için, “Ekleyecek bir şeyimiz kalmadığı zaman değil, çıkaracak bir şeyimiz kalmadığı zaman ulaştığımız şey.” demiş, Küçük Prens’in yazarı ve pilot Antoine de Saint-Exupéry.
Belki bilenleriniz vardır, ‘Öteki”nin zıt anlamlısını aramakla bulamayabiliriz, en olası kullanım olarak ‘Beri’ vardır. Toplum biliminin, “Mevcut kültürün içinde dışlanmış olan” dediği ‘Öteki’yi, ‘Beri’nin zıt anlamlısı olarak kullandığımız da pek yoktur. Ben ‘Gräns’ı ötekinin zıt anlamlısı olarak değerlendireceğim; ne beri, ne de öteki olmayan; bizzat var olan.
‘Sınır‘, İngilizce adıyla ‘Border‘ ve orijinal adıyla ‘Gräns‘, başlar başlamaz bana kusursuzluğu düşündürmedi fakat geldiğim bir noktada gözlerimi dolduran bir kusursuzluk anına tanıklık ettim ve neredeyse izlediğim bu fantastik kurgunun içinde ben de soyutlaştım.
Girelim içeri…
Bu büyülü film müziği Martin Derkov ve Christoffer Berg tarafından yapılmış.
İsveç edebiyatı yazarlarından John Ajvide Lindqvist‘in aynı adlı özgün eserinden uyarlanan ‘Sınır‘da; pastoral bir tablonun içindeki müstesna bir karakter, bu karakterin kendini keşfi ve onun yaşamına yakından tanıklık edeceğiz.
Sıradan insanlardan farklı olan yüz yapısının hemen dikkatimizi çekeceği, üniformasının içinde son derece sakin, keskin bakışlı ve dikkatli biri olarak gördüğümüz gümrük memuru Tina’yı farklı kılan bir özelliği vardır. İnsanların gizlemeye çalıştığı şeylerin altında yatan korku, utanç ve öfke gibi duyguları koklayabiliyordur ve bu hassas özelliği onu gümrük memuru olarak öne çıkarmaktadır. Daha filmin başında, görüntüsü sebebi ile sınırda durdurduğu biri tarafından aşağılanır. Üstelik bu kişi belki de Tina sayesinde tutuklanmaktan kurtulmuştur.
O, aşağılayıcı söz ve bakışlara alışmış hatta önemsemiyor görünecektir ancak bu durum bize, biz sıradan insanların kendilerine dönük bir kör noktasını gösterir. O şey, dijital çağın eşiğindeki günümüzde örneklerini artık apaçık ve sıkça gördüğümüz şekilciliğin sadece insana özgü bir tuhaflık olduğudur.
Bir orman yolunun kenarındaki mütevazı evinde, aralarındaki ilişkinin ne olduğunu tam da anlamayacağımız bir erkek ile birlikte yaşayan Tina kendi halinde, sakin ve doğa ile iç içe olmayı seven biridir.
Önündeki yeni iş günü kendisi için beklenmedik olayların başlangıcı olacaktır.
Sınırdan geçen bir kişinin telefonu ile kılıfı arasına sakladığı hafıza kartının kokusunu alır ve sahibi kartı bulduklarında onu yutmaya kalkar. Yutmasına izin verilmeden durum hemen polise bildirilecektir. Günün devamında, her gün yüzlercesinin önünden geçtiği insanlarınkinden farklı olan bir koku duyacaktır Tina. Daha kokunun sahibini görmeden yüzünde oluşan heyecan, merak ve şaşkınlık karışımı ifadeyi açıkça görürüz. Kontrol için durduracağı bu kişinin yüz yapısı da tıpkı onunki gibidir.
Tina rolünde gördüğümüz Eva Melander’i tam da burada övmeye başlamak istiyorum. Bahsettiğim ‘merak, heyecan ve şaşkınlık karışımı ifade’ bana öyle bir geçti ki, Tina’ya sımsıkı sarılmak istedim. Filmi seyrettiğinizde bana hak vereceksiniz.
-İnsanların neler hissettiğini koklayarak anladığın doğru mu?
-Evet.
Sınırda yaşanan beklenmedik olaylar gün yüzüne çıkmaya başlar. Polis merkezine çağırılan Tina, sahibinin yutmaya çalıştığı hafıza kartının içinde çocuk pornosu videoları olduğunu öğrenecektir ve soruşturma için onun yardımını isterler.
Özel yaşamında ise, erkek arkadaşının Tina’dan saklama gereği duymadığı bir başka ilişki içinde olduğunu anlarız. Fiziksel özellikleri yaşamı boyunca insanlar tarafından o kadar garipsenmiştir ki; kendi varoluşunda diğerlerine karşı hiçbir olumsuz tutumu olmayan Tina neredeyse, insanlardan ilgi, sevgi ve saygı görmeyi hakkı olarak görmüyor hatta bunu umursamıyor gibidir.
Tam da bu esnada bizim için bir diğer merak konusu sınırdaki esrarengiz yabancının durumu olacak elbette. Kokusunun bilinmez çekiciliği Tina için heyecan verici olan bu kişi tekrar sınırdan geçecek ve bu sefer detaylı bir şekilde aranacaktır. Arama sonucunda, dışarıdan bakıldığında erkek olduğunu düşündükleri bu kişinin bir vajinaya sahip oluşu ve kuyruk sokumundaki yara izi dikkatlerini çekecektir.
Sınırda durdurulmasını gerektirecek suç unsuru hiçbir durum olmadığı halde alıkonulduğu için Tina özür dilemek üzere yanına gittiğinde adının Vore olduğunu öğreneceğimiz bu yabancı; gittiği yerlerde uzun süre kalmayan bir gezgindir ve bir süreliğine yakınlarda bir hotelde kalacaktır. İkisi arasındaki çekimin ekrandan kalplerimize akacağı bu diyaloglar Tina için bilinmezin kapısını açmıştır. Yapacağı ilk şey, babasına kendi kuyruk sokumundaki dikişin nasıl olduğunu sormak olacak ve bundan sonra ardı arkası kesilmeden öğreneceği şeyler kendisi hakkında zorlayıcı, acıtıcı fakat bir o kadar da eşsiz ve paha biçilemez olayların başlangıcı olacaktır.
– Ben biçimsizim.
– Kapa çeneni. Sen mükemmelsin.
Tina ve Vore arasındaki fiziksel yakınlaşmanın ilk adımı olan bu diyaloğa şöyle bir bakınca oldukça sıradan görünebilir; ama bu o bildiklerinizden değil. Çünkü ne biçimsizlik algısı durup dururken oluşmuş, ne de mükemmellik iltifat olsun diye söylenmiş değil; bu diyalog sadece, sade ve harikulade.
Eva Melander (Tina) ve Eero Milenoff’un (Vore) en az bu diyalog kadar harikulade oyunculukları ile hayat bulan; doğduğundan beri kendisini vajinası olan bir kadın sandığı için hep eksik ve çirkin hissetmiş Tina’nın, göz yaşartıcı bir deneyimle aslında penisi olan bir Trol olduğunu keşfedişine tanıklık edeceğiz.
Bizi çıplaklığın ötesindeki özle temas ettiren bu olağanüstü keşif sahnesi, unutulmaz film sahnelerinde yerini çoktan aldı benim için.
Turid – På väg
– İnsanlar yeryüzündeki her şeyi kendi eğlenceleri için kullanan parazitlerdir. Kendi yavrularını bile. Tüm insan ırkı bir hastalık.
– Bütün insanlar kötü değildir.
Tina ile Vore arasındaki sıcak aşk, Vore’nin insan ırkından intikam alma duygusu ile boyut değiştirecektir. Dünyaya Trol olarak gelmenin kendisi için nelere mal olduğunu yeni anlamaya başlayan Tina, hiç tanımadığı ailesi ve Vore ile ilgili sarsıcı gerçeklerle yüzleşmek zorunda kalacak ve bu acı verici olaylar, Vore’nin devam eden polis soruşturması ile bağlantısı olduğunun ortaya çıkmasıyla daha da zor bir hale gelecektir. İnsan yaşamına uyumlanmış ve içinde onlara karşı hiçbir kötülük beslememiş Tina, bir Trol olarak yeniden doğduğu hayatındaki zorlu değişimlerle baş etmek zorundadır.
Bu fantastik trol hikayesinin yazarı John Ajvide Lindqvist ve filmin senaristliğini birlike üstlendiği İsabella Eklöf ile filmin Yönetmen Ali Abbasi, eril ve dişil dengelerimize hakikatli bir bakış atmamıza sebep olacak. Yönetmen Ali Abbasi’nin taze kariyerindeki ikinci uzun metraj film olan Sınır, dünyadan birçok film festivalinde adaylık ve ödülle karşılık buldu ve bulmaya da devam edecek gibi duruyor.
Her yükselen duygusunu gözyaşları beraberinde ifade eden yapmacıksız Trollerin dünyasında da durum bizlerde olduğu gibidir; eğer düşünebiliyorsak seçimlerimizden sorumluyuzdur. Buna, her şeye rağmen kötü olmaya gerek duymamak da dahildir.
Geçtiğimiz yıl 71.si düzenlenen Cannes Film Festivali’nde “Belirli Bir Bakış” ödülüne layık görülen Sınır; bu yıl da ülkemizde 5-16 Nisan tarihleri arasında 38.si düzenlenecek olan İstanbul Film Festivali’nin “Uluslararası Yarışma” kategorisinde seyirciyle buluşmaya hazırlanıyor.
Önümüz festival, şimdiden tüm sinemaseverlere iyi seyirler…
Sınır – Gräns Festivalde yer alan tüm filmleri görmek için tıklayın. ayrıca iksv
2 yorum
iran sineması deyince akla gelen çoğu zaman dramadır ancak Ali Abbasi bu algıyı özellikle bu filminde bir hayli kırmıştır.Tabi yurtdışında çekilmesi ve oyuncuların yabancı olmasının yanında senaryo ve yönetmenliği Ali Abbasiye ait olması yine de iran sineması dedirtiyor. ve ne kadar doğru bilemiyorum…
Ali Abbasi kendine has yorumuyla sinemasina devam ediyor.