Aynı Göğün Altında: Somewhere’den Aftersun’a

Yazan: Eylül Başkaya

Charlotte Wells’in ilk uzun metraj filmi Aftersun, Cannes’da yaptığı prömiyerinden beri bu senenin en çok konuşulan işleri arasında. Film, babasını yıllar önce kaybetmiş Sophie’nin hafızasında, 90lardan kalma bir video kamerasının merceğinden bir yolculuğa açılıyor; Aftersun, çok tanıdık bir bağın bakiliğini kimi zaman birbirine geçen anılar öbeğinde sakince anlatıyor. Sophie’nin 11 yaşında babasıyla çıktığı tatilden artık bir yetişkinken arda kalanları katıksız ve düşsel bir üslupla ele alan bu film, benzer dertleri kaşıyan bir başka filmi akıllara getiriyor: Sofia Coppola’nın 2010 yapımı filmi Somewhere.

Boşanmış ebeveynler, 11 yaşındaki kız çocukları ve nicedir ortalıkta görünmeyen babalarla (her ikisinin bileklerinde gördüğümüz alçı, Aftersun’dan Somewhere’e bir gönderme gibi) çıkılan yolculuklar. Zaman, mekan, karakterler ve mekanlar birbirlerinden ayrışsa da Aftersun ve Somewhere büyümeye, yaş almaya, dönüşmeye, zahmetsizce kurulan bağlara ve zahmetsizce yıkılan bağlara dair benzer sorular soruyor.  

Varoluşsal krizin pençesinde babalarının yanında Cleo ve Sophie (Elle Fanning ve Frankie Corio), bilindik bir çocukluktan biraz farklısını deneyimliyorlar; uyandığında kendisini babasının geceyi geçirdiği kadınla aynı kahvaltı sofrasında bulan Cleo da, “her şeyin birbirinin aynısı olduğu” bir gece tek başına odasına döndüğünde babasını sızmış halde yatakta bulan Sophie de —-Johnny ve Calum’un (Stephen Dorff ve Paul Mescal) batırdıkları anlarda babalarıyla yalnızca bakışlarıyla anlaşmıyor, aynı zamanda sessiz bir sağduyuyla onlara sahip çıkıyor gibiler.

Somewhere, siyah bir Ferrari’nin kurak bir yolda daireler çizmesiyle açılıyor. Araba aynı yol etrafında bir kez daha dönüp park ediyor, kapı açılıyor, bir alarm sesi duymaya başlıyoruz; alarmı ve kapıyı aynı anda kapayan Johnny, arabasının yanında, bizim görmediğimiz bir boşluğa bakıyor. Vücudu gevşek, elleri hiçbir yere yaslanmıyor, nerede olduğundan da pek emin değil gibi. Onun bu kolayca deşifre edilemeyen boşvermiş hali Somewhere’i Aftersun’da da izi sürülecek bir belirsizlik ile açıyor.

 Aftersun, açılışıyla izleyicisini cevapsız kalan bir sorunun peşine koşuyor.  “11 yaşındayken şimdi ne yapıyor olacağını düşünmüştün?” diye soruyor Sophie, eski bir ev-tipi kameranın gözünden gergin gülüşünü kaydettiği Calum’a. Calum hızlıca, ve biraz da bıkkın, başını diğer tarafa çevirdiğinde video duraklıyor. Tıpkı Somewhere gibi, Aftersun’ın kamerası da Calum’un nereye baktığına ya da ne düşündüğüne dair ipucu vermiyor.

Somewhere’in ilk yarısından biraz fazlası Johnny’nin hayatına bir mercek tutmakla geçiyor: Johnny’nin sosyal çevresi anlamlı kelimelerden mümkün olduğunca kaçınarak, birkaç saniyelik bakışmaların ardından Chateau Marmont’daki odasında ağırladığı kadınlardan ibaret. Soruların hiçbir anlam ifade etmediği röportajlardan yatıp bir daha aramadığı rol arkadaşı tarafından azarlandığı fotoğraf çekimlerine Johnny bilinçsizce savruluyor gibi. Coppola’nın imgelerin üzerinde durdukça onlara yeni anlamlar katan kamerası yine gözlemci rolünde: yarısında uyuyakaldığı striptiz gösterilerinden Cleo’nun buzda yaptığı paten figürlerine Johnny karşısına çıkan ne varsa tepkisizce izliyor, Cleo’nun ikinci ve öncekilerden çok daha uzun süren ziyaretine kadar.

Coppola, Cleo ve Johnny’nin neredeyse bir ay süren beklenmedik tatillerini derin bir sessizlik içinde filme alıyor. Johnny’nin kelimelerin yalnızca gidilecek yeni bir lansmanı, kapıda bekleyen arabanın modelini ya da kalınacak lüks bir otel odasının detaylarını vermek için sarf edildiği dünyasında sessizlik, anlamlı bir iletişimin de anahtarı. Cleo nefesini tutarak havuzun bir ucundan diğerine yüzmeye çalışır ve Johnny de performansını puanlarken, Johnny’nin çaldığı piyano eşliğinde Cleo bir koltuk üstünde uyuklarken ve tatillerinin bitmesine birkaç gün kala su altında verdikleri kısacık çay partisinde ikili birbirleriyle neredeyse hiç kelime kullanmadan anlaşıyorlar.

Çay partisinden hemen sonra kamera şezlonglarda yan yana uzanan Cleo ve Johnny’den giderek bize yalnız olmadıklarını fark ettirir gibi uzaklaşıyor; kalabalığın içinde göze çarpmaz hale geldiklerinde ise bir gökyüzü manzarasına geçiyor. Yine şezlongda uyuşukça uzanıp gökyüzünün izlendiği bir başka sahnede Aftersun’ın Sophie’si, sanki Cleo ve Johnny üzerindeki gökyüzüne bir cevap veriyor. Sophie ve Calum, tıpkı Cleo ve Johnny gibi su altındalar; bir su altı makinesi ile birbirlerinin fotoğraflarını çekiyorlar. Hemen ardından Sophie’yi duyuyoruz: Bence aynı gökyüzünü paylaşmamız güzel bir şey. Aynı göğün altında olmak, zaman ve mekanın sınırlarını aşarak yan yana olmaya işaret eden bir sembole dönüşüyor; Cleo, Johnny, Sophie ve Calum, bu sınır tanımayan çatının altında, zaman ve mekanın ötesinde, herhangi bir şekilde bir arada kalacaklarının farkındalar.

Somewhere bir vedanın ardından ilk sahneden tanıdık gelen o kurak yola geri dönüyor. Cleo’nun yaz kampı için ayrılışının ardından Johnny ilk sahnede turladığı yola geri dönüyor. Cleo’nun gidişi, Johnny’e mahrum kaldığı tüm duyguları yeniden hatırlatmış gibi. İlk sahnede park edip yanında ne yapacağını bilmez halde durduğu arabasını bu sefer alarmını dahi susturmadan gerisinde bırakıyor. Nereye varacağı belirsiz gidişi, hayatında bir şeyleri değiştirmeye hevesli olduğuna ikna ediyor bizi.

Aftersun’ın son sahnesi aynı anda pek çok hissi uyandırıyor. Buruk bir sevinç, nostalji, çocukluktan kalan hatırlaması güç bir yaz tatilinin tatlı uyuşukluğu, hayal kırıklıkları. Queen ve Bowie’nin mükemmel düeti Under Pressure eşliğinde Sophie, babasının muzip dans figürlerine eşlik ediyor. Son dansları, şimdi yetişkin olan Sophie’nin hatırında kalan son haliyle gördüğü Calum’u yakalamaya çalıştığı bölük pörçük görüntülerle bölünüyor. İlk bakışta epileptik ışıkların yanıp söndüğü bir gece kulübünü andıran bu mekan aslında Sophie’nin (onun deyimiyle) zihin kamerasından kaydedilen görüntülerin sıkı sıkıya korunduğu hafızası—çocukluk anıları, babasının son görüntüsü, bir şeyleri kaybetmenin burukluğu.

Sophie ve Calum birbirlerine havalimanında –Sophie’nin muzipliklerle ertelediği birkaç dakikanın ardından—veda ediyorlar. Sophie seneler sonra, o anlarda Calum’un giydiği mavi-beyaz çizgili tişörtü üzerinde, bir gece yarısı birbirlerine vedalarını seyrediyor. 90lardan kalma bir video kamerasıyla çerçevelenmiş tüm bu anlar Calum’u Soph’a, Soph’u Calum’a zamanın ötesinde bir yerden tekrar tekrar bağlıyor. Aftersun ve Somewhere günün sonunda başladıkları yere geri dönüyorlar. Birinin kalp kırıcı belirsizliği diğerinin nispeten daha ümitli kapanışına seneler ötesinden bir ayna tutuyor. Her ikisi de sonlandığında, Coppola ve Wells’in sessizce izini sürdüğü bu anların bir daha tekrarlanmasının güçlüğü zihnimize kazınmış oluyor. Su altında kurulan oyunların, gece yarısı kaşıklarca yenen dondurmaların, çoğu zaman cevapsız kalan meraklı soruların satır aralarında hayal kırıklıkları, özlem, korku ve sevgi Aftersun ve Somewhere’de geri alınması imkansız zamana uğraşsızca sesleniyor.

1 yorum

Amed 11 Haziran 2023 - 06:41

Emeğine sağlık

Cevapla

Yorum Yapın

Bunlar da İlginizi Çekebilir