43. İstanbul Film Festivali: Nerdesin Aşkım? Seçkisi

Yazan: Furkan Yurt

43. İstanbul Film Festivali dünya sinemasının en yeni örnekleri, kült yapıtlar, usta yönetmenler ve genç yeteneklerin son filmlerinin de aralarında olduğu 132 uzun ve 12 kısa metrajlı filmden oluşan zengin programıyla festival takipçileriyle buluşuyor. Festival kapsamında 12 günde, 18 bölümde, 100’e yakın ülkeden 150’yi geçkin yönetmenin filmleri gösterilecek. Festivalde gösterimlerin yanı sıra konuk yönetmen ve oyuncuların katılımıyla yapılacak söyleşiler, özel gösterimler ve etkinlikler de yer alacak.

İstanbul Film Festivali’nin bu yılki gösterimleri Beyoğlu’nda Atlas 1948 ve Beyoğlu Sineması, Şişli’de CineWAM Premium+ City’s Nişantaşı (Salon 3 ve Salon 7) ve Kadıköy’de Kadıköy Sineması ile Kadıköy Belediyesi Sinematek/Sinema Evi olmak üzere 6 salonda yapılacak. Gösterimler her yıl olduğu gibi 11.00, 13.30, 16.00, 19.00 ve 21.30 saatlerinde olacak. Festival biletleri passo.com.tr ve İKSV ana gişeden üzerinden genel satışa sunulacak.

Festivalde yarışmaların ve ilk gösterimlerin yanı sıra her sene birbirinden eşssiz filmleri izleme imkânı bulduğumuz Nerdesin Aşkım? seçkisi de yer alacak. Aşkın ne yaşı ne de cinsiyeti olduğunun altını çizen; aşkı bulmanın, aramanın bin bir yolu olduğunu anlatan filmlerin bir araya geldiği Nerdesin Aşkım? seçkisi olarak ifade edilen seçkideki filmlere gelin birlikte bakalım:

Woman Of… (Polonya-İsveç, 2023, 126’)

Queer kapsayıcı sinema ödüllerinde prestijli bir yere sahip olan Teddy Ödüllü Polonyalı yönetmenler Malgorzata Szumowska, Michal Englert’in ortak bir yapımı olan “Woman Of…”, önceki ortak çalışmalarında izlemeye alışık olduğumuz trans-erotizm, cinsel kimlik disforisi ve toplumsal cinsiyette kadın teması üzerinde yükselirken bu sefer genel temalarına ek olarak; Polonya’nın komünizmden kapitalizme geçiş sürecini bireyin içsel dönüşümüyle harmanlıyorlar. Film 2023 yılı Venedik Film Festivali Queer Lion dalında da kısa listeye kalarak başarılı bir bilançoyla adını listelere yazdırıyor.

Doğup büyüdüğü Polonya’nın taşra kasabasında Aniela Wesoly, ait olmadığı bir bedende erkek olarak doğuyor fakat Aniela’nın iç dünyası, toplumun dayattığı cinsiyet rolleriyle örtüşmüyor. Film süresince yer yer evlilik ve aile kurma baskısıyla mücadele ederken, kendi kimliğini bulma yolunda sergilediği zorlu mücadeleye de tanıklık ediyoruz. Aniela’nın içsel dönüşümü; sadece kişisel özgürlük arayışıyla sınırlı kalmıyor, aynı zamanda aşkın gücünü ve yarattığı engelleri de keşfetmesine neden oluyor.

Senaristliğini de üstlenen Polonyalı yönetmenlerin kaleminden çıkan bu hikâye, sadece Aniela’nın değil, birçok insanın yaşadığı içsel çatışmaları ve toplumsal baskıları yansıtıyor. Aniela’nın cesareti ve kararlılığı, sadece kendi hikayesini anlatmasıyla kalmıyor bunula beraber izleyicilere de ilham veriyor ve izleyicinin duygularını sıkı sıkıya yönetiyor. Filmdeki şu replik sadece Aniela’nın değil, hikâyede kendini gören herkese şüphesiz ışık tutacak; gerçek özgürlük, kendi benliğini bulma ve ona sadık kalma cesaretiyle mümkün olur.

All Shall Be Well (Hong Kong, 2024, 93’)

2024 Berlin Uluslararası Film Festivali Teddy Ödüllü ve Sunny Bunny Ödülü Adayı All Shall Be Well, izleyiciler tarafından sıklıkla Queer temayla olan ilişkisizliği üzerine eleştiriler aldı. Fakat filmin Asya Sineması içinde takındığı tavrı anlayabilen ve doğru tahlil edebilen izleyiciler özellikle Queer Sinema derecelendirme sitesi Rotten Tomatoes üzerinden filme tam puan vermeyi ihmal etmedi.

Yönetmen ve senarist Ray Yeung, hukuk fakültesi mezunu bir sinemasever olarak bir süre avukatlık mesleğini sürdürse de kendi tabiriyle “içinde sıkışan hisleri” perdeye yansıtmaktan kendi alamamış başarılı ve gelecek vadeden bir kimse. Toplumsal stereotipler çerçevesinde erkeklik algısı ve homo-erotizm üzerine başarılı filmleri olan Yeung, All Shall Be Well filminde 2015 Tarihli Front Cover filmindeki aile kurumu eleştirisini sürdürüyor. Bu sefer hem heteronormatif algıları dışa vuran hem de heteroseksizm eleştirisi sunan başarılı bir yapımla karşımıza çıkıyor.

Hong Kong’un karmaşık ve renkli sokaklarında Angie ve Pat, kırk yıldan fazla bir süredir süren bir beraberliği paylaşıyorlar. Ancak Pat’in beklenmedik ölümü, Angie’yi derin bir endişeye sürüklüyor. Artık hem kendi onurunu hem de yıllarca birlikte yaşadıkları evlerini koruma mücadelesi vermek zorunda. Angie, bu mücadelede sadece kendi gücüyle değil, aynı zamanda uzak ve yakın akrabalarıyla da karşı karşıya geliyor. Bu film, yönetmen ve senarist Yeung’un tabiriyle “uzun süreli ilişkilerde bir eşin beklenmedik bir şekilde vefat etmesinin ardından yaşananları” anlatıyor ve modern bağlamda ailenin tanımını sorguluyor: Kan bağı olanlar, kişinin romantik partnerine karşı daha fazla hakka mı sahiptir? Bu soru, izleyiciyi derin düşüncelere sevk ederken Angie’nin kümülatif mücadelesi izleyicileri aile bağlarının ve sevginin gerçek anlamını sorgulamaya yönlendiriyor.

The Summer With Carmen (Yunanistan, 2023, 106’)

2024 Merlinka Queer Film Ödülü kazanını, 2023 Sunny Bunny Ödülü adayı ve 2023 Venedik Film Festivali Queer Lion adayı film, taze yönetmen Zacharias Mavroeidis’e başarı getiren ilk yapımı. Yönetmen Mavroeidis, tiyatro eğitimi alan ve sahnelere çıkan, roman yazan ve beyaz perdeyi birkaç kez yoklayan renkli kişilikli bir Akdeniz tutkunu. Filmlerinde Akdeniz’in sarımtırak tonlarını ve hafif tozlu atmosferini izleyebildiğimiz, aynı zamanda alabildiğine deniz sahneleriyle filmlerinde mekânı bir aktör edasıyla kullanan yönetmenin bu filminde Atina’nın sıcak kumsallarında, Demosthenes ve en yakın arkadaşı Nikitas, güneşin keyfini çıkarıyor. Nikitas, sinemaya olan tutkusunu dile getirirken, Demosthenes ona ilham veren bir fikir sunuyor:

İlk uzun metrajlı filmi, Carmen adında sevimli bir köpeğin etrafında döndüğü bir hikâye olmalı. Konu basit, yaz boyunca Atina’da kalan Demosthenes, eski sevgilisi Panos’la yeniden iletişime geçer fakat sevimli dostumuz Carmen’in Panos tarafından sahiplenilmesi beklenmedik bir dönüm noktası yaratır ve Panos, bu karardan hemen sonra pişmanlık duyar.

İki arkadaş, bu film konsepti üzerinde tartışırken kurguladıkları hikâyenin kahraman gelişimini sorgulamakla kalmaz, aynı zamanda aralarındaki dostluklarında da derinlemesine bir yolculuğa çıkarlar. Kendi tabirleriyle “Bu eğlenceli, seksi ve düşük bütçeli komedi” Yunan espirileriyle harmanlanmış bir lezzet sunar. Yunan kilisesi tarafından erkek çıplaklığı ve homo-erotizm nedeniyle günah ilan edilen film, izleyicilere bu haylaz tutumuyla da unutulmaz bir deneyim vadediyor.

Unicorns (İngiltere, 2023, 119’)

Unicorns, Sally El Hosaini ve James Krishna Floyd tarafından yönetilen ve 2023’te gösterime giren senaryosu yaşayan bir drag queen’den esinlenerek kaleme alınmış hisli bir yapım.

Luke; Londra’da yaşayan 20’li yaşlarında, boşanmış ve 5 yaşında oğlunun velayetini almış, babasının garajında çalışan bir tamircidir. Bir gece karmaşık düşünceler içindeyken kendini bulduğu Güney Asyalı bir gece kulübünde, büyüleyici bir kadın olan Aysha ile tanışır ve yakınlaşırlar ancak Aysha’nın bir drag queen olduğunu fark edince işler değişir.

Aysha, Luke’a ilgi duyarken aynı zamanda performans sergilediği çeşitli Asyalı drag etkinliklerine gitmek için bir şoföre ihtiyacı vardır. Bu ihtiyaç ve tutku ikilemi arasında Luke’u bulur ve para kazanmaya ihtiyacı olduğunu görerek Luke’a bu teklifle gider; Luke ise tabii ki kabul eder. Ancak bu andan itibaren aralarındaki ilişki bir iş ilişkisinden çok arkadaşlık olarak gelişir ve bizi birtakım samimi sahneler beklemektedir.

Irk, kültür, din (Aysha’nın Manchester’daki ailesi Müslümandır), cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ile ayrışan iki insan arasındaki hikâye izleyicinin şu sorulara yanıt bulmasına imkân tanıyor: Aralarındaki farklılıkları aşabilirler mi ve birbirleri için birer mucize olabilecekler mi?

Film, eleştirmenler tarafından 2022 Pakistan yapımlı Cannes Queer Palm ve Belirli Bir Bakış Jüri Ödüllü, Oscar adayı Joyland ile çarpıcı benzerliği üzerinden eleştirilirken Rotten Tomatoes ölçeği tarafından 100 üzerinden 92 puan alarak temasını Asyalı öznelere odaklayan filmler listesinde başarılı bir konuma adını taşıdı. Ayrıca senarist James Krishna Floyd tarafından senaryo yazımı süreci boyunca İngiltere gettolarında yaşayan pek çok Drag Queen filmin gelişiminde etkin rol oynadığını belirtmekte.

Yorum Yapın

Bunlar da İlginizi Çekebilir