Sisin İçinde Kaybolmak: “Hedgehog in the Fog” Filminin Türsel Eleştirisi

Yazan: H.P. Çılgın

Önsöz

“Hedgehog in the Fog” (ya da Rusça aslından “Yozhik v Tumane”), Sovyet animasyon sineması tarihinin büyük isimlerinden biri olan Yuri Norstein’ın yönettiği 1975 çıkışlı ve sadece 10 dakika süren bir kısa metraj animasyon filmidir. Filmin ana karakteri ufak bir kirpidir. Kirpi, arkadaşı ayı yavrusu ile her akşam yaptıkları gibi beraber çay içip yıldızları sayacaktır. Filmin başladığı o akşam da her zamanki gibidir ama tek bir farkla: O gün hava oldukça sislidir.

Bu yazının “Kötü Kalpli Dünyadaki İyi Kalpli Yabancılar” ve “Felsefe, Psikoloji ve Çocuk” isimli bölümleri spoiler içermektedir.

Hedgehog in the Fog

Filmin Tekniğine Yakın Çekim

Yuri Norstein, oldukça titiz ve mükemmeliyetçi çalışması sebebiyle “Altın Salyangoz” lakabına sahiptir ve bu filmde de lakabının hakkını vermektedir. Film, sadece 10 dakika sürmesine rağmen yapım aşaması yılları bulmuştur. Filmin animasyon tekniği ise kağıt model kullanılarak yapılan bir stop-motion türüdür. Karakterler kâğıda çizildikten sonra eklem yerlerinden kesilerek hareket ettirilebilir ve daha akıcı bir görüntü olması sağlanabilir. Buna ek olarak filmde kullanılan diğer bir teknik ise Disney’in de kullandığı multi-plane kameradır. Bu kamera ile iki boyutlu animasyonların da üç boyutlu ve belli bir derinliğe sahip olması sağlanır. Bu teknik aynı zamanda su gibi gerçek hayattan nesnelerin de filmin sahnesine eklenmesini ve daha da gerçekçi bir görüntü sağlanmasını kolaylaştırır. Özellikle kirpinin nehirde su üstündeki ve ormanda sis içindeki sahnelerinde bu özellik ustaca kullanılmıştır.

Kötü Kalpli Dünyadaki İyi Kalpli Yabancılar

Filmin ana olay örgüsüne geri dönecek olursak; izleyiciyi bekleyen hikâye, oldukça doğrudanmış gibi gözükmesine rağmen felsefi düşünmeye yönlendirir. Kirpi, filmin başında yanına reçelini alır ve ayı yavrusu ile her akşam yaptığı gibi buluşmak için yola çıkar. Yoldayken kirpinin dikkatini sisin üzerinde görkemle duran beyaz bir at çeker. Kirpi, atın yanına yaklaşmak için sisin içine girer ama kısa sürede kaybolduğu yetmezmiş gibi reçelini de kaybeder. Hızlı bir müziğin eşlik ettiği ve hızlı geçişlerle dolu bir panik montajı sonrasında yabancı bir köpek, kirpinin yanına gelip ona reçelini getirir. Köpek, tek kelime etmeden sisin içinde yok olur. Reçeline kavuşan kirpi, ardından nehre düşer ama nehirdeki yabancı bir timsah onu karaya çıkartır. Kirpi en sonunda arkadaşının yanına varır ama gözleri, bu mutlu sona rağmen, hala merak ve korku ile bakmaktadır.

Hedgehog in the Fog

Kirpi hem köpeği hem de timsahı ilk gördüğü zaman oldukça korku doludur. Hatta nehirdeyken yüzüp kurtulmayı denemek yerine sakince “Artık sırılsıklam haldeyim, boğulup öleceğim!” demesi onun aslında ne kadar da pasif bir karaktere sahip olduğunu da göstermektedir. Bizler izleyici olarak bu kirpiyi ufak bir çocuk olarak da düşünebiliriz. Ufak bir çocuğun hiçbir şekilde tanımadığı ve yabancılarla dolu olduğu bir dünyaya düşüp korkması durumu, filmin renk paleti için özellikle seçtiği mavi gibi soğuk renklerde de oldukça belirgindir. Fakat, tıpkı Doğu Asya’daki yin ve yang felsefesi gibi, bu korku dolu ortamın içinde de iyiler mevcuttur. Köpek kadraja ilk girdiğinde kirpinin yanında dev gibi durmaktadır ve esnediğinde görünen dişleri de devasadır. Kirpi, korkudan hareket bile edemez ve gözlerini kapatıp adeta kendi ölümünü beklemeye başlar. Tam bu anda köpek onu dürter, eline reçelini bırakır ve sisin derinliklerine kaybolur. Buna benzer olarak timsahın ilk gelişi de oldukça ürperticidir. Karanlık sular altında belli belirsiz süzülen ve derin bir sesle konuşan timsah, aslında hiç de kötü değildir ve kirpiyi karaya taşımayı kendisi önerir.

Bu durumu aslında şu anda yaşadığımız hayata da uyarlamak mümkün. Dünyamız pandemi gibi çeşitli sorunlarla boğuşurken her ne kadar tehlikeli ve korkutucu görünse de insanlar birbirlerine yardımcı olmaya devam edecek. Filmin sonunda kirpiye kavuşan ayı yavrusunun da arkadaşı için film boyunca endişelenmesi ve ona seslenmesi gibi, bu koca bilinmeyen dünyada bizi bekleyenlerin ve bize yardım edenlerin varlığı devam ettikçe biz de yaşamaya devam edebileceğiz. Çünkü insanlar için önemli olan asıl şey; bu dünyanın korkunç olması değil, bu dünyadaki hayatın yalnız olmamasıdır.

Hedgehog in the Fog

Felsefe, Psikoloji ve Çocuk

Bu kısa animasyon film, her ne kadar çocuklara yönelik yapılmış olsa da karakter diyaloglarında veya mizansen tercihlerinde keder, korku ve hatta ölüm gibi kavramlardan hiç kaçmamış. Kirpi, atı ilk gördüğünde düşündüğü şey atın güzelliği gibi daha basit bir fikir yerine “Eğer at aşağı eğilip uyursa sis onu boğup öldürür mü?” oluyor. Yazının önceki bölümünde önerdiğim gibi kirpiyi ufak bir çocuk olarak düşünürsek hikâyenin amaçlarından birinin izleyiciyi çocukların da soyut ve belki de onlardan beklenmeyecek kadar ürkütücü fikirlerinin de olabileceğini göstermek.

Filmde felsefeye ek olarak ilginç bir psikolojik analiz görmek de mümkün. Kirpinin sis içinde panik halinde koşuşturduğu sekansı özellikle kurgusal tercihleri ile birlikte bir travma örneği olarak incelemek mümkün. Buna ek olarak filmin sonunda kirpi arkadaşının yanına ulaşıp hedefini tamamlasa bile ayı yavrusunun konuşmalarına pek de tepki vermediğini görmek mümkün. Kirpinin gözleri adeta bomboş bakmaktadır ve filmdeki son repliği de sisin içinde gördüğü o atla ilgili olur: “Acaba o şimdi ne yapıyor? O sisin içinde?” Filmin son sahnesi olarak özellikle bunun seçilmesi, karakterin psikolojisini incelemek için kapıyı aralık bıraktığı gibi filmin genel olarak sahip olduğu melankolik havayı da güçlendiriyor.

Sonsöz

Birçok uluslararası film festivalinden ödülle dönen “Hedgehog in the Fog” filmi, aynı zamanda 2003 yılında Japonya’daki Laputa Animasyon Festivali’nde “Tüm Zamanların En İyi Animasyon Filmi” ödülüne bile layık görülmüştür. Slav popüler kültürünün oldukça sevilen bir parçası olan bu filmin ana karakteri olan kirpinin bir heykelini Ukrayna’nın başkenti Kiev’de görmek de mümkün. Sinemasal olarak Andrei Tarkovski’nin filmlerini andıran bu filmde zaman olgusunu ve doğayı filmin birer karakteri gibi incelemek mümkün. Yönetmeni Yuri Norstein da en az filmi kadar tarihe iz bırakmış birisi. Kendisi, Studio Ghibli’nin büyük yönetmeni Hayao Miyazaki’nin ilham aldığı kişiler arasında bulunuyor. Animasyon tekniğinden karakter diyaloglarına kadar izleyici dünyasına çeken ve sadece 10 dakika süren bu etkileyici kısa filmi herkesin izlemesini öneriyorum.

Yorum Yapın

Bunlar da İlginizi Çekebilir