Tutarsız Travmalarda Boğulan Bir Film: Hot Milk

Yazan: Enes Altınok

Rebecca Lenkiewicz’in yönettiği Hot Milk (Sıcak Süt), annesinin tedavisi için İspanya’ya gelen Sofia’nın annesiyle ilişkisini ve bu ilişkinin ötesinde karşılaştığı gerçekliği ele alıyor. MUBI ve Sinematek/Sinemaevi ortaklığında Türkiye prömiyerini 26 Temmuz’da yapan film; geçmiş travmalar, psikosomatik hastalıklar ve cinsellik gibi temaları bir araya getirmeye çalışsa da, ortaya tatmin edici bir anlatı koyamıyor. Sofia’nın bir kadınla yaşadığı ilişki ile annesiyle olan bağının anlatı içindeki bağlantısızlığı ve karakterlerin derinleştirilememesi senaryoyu sekteye uğratıyor. Öte yandan özgür irade kavramının da yüzeysel bir şekilde işlenmesiyle film zayıf bir yapıya bürünüyor. Bu nedenle, benzer temalara sahip filmler arasında hatırda kalamayan bir yapım olarak öne çıkıyor.

Geçmişin Bedenlerdeki İzleri

Deborah Levy’nin aynı adlı romanından uyarlanan film, açıklanamayan bir hastalığa sahip Rose’un (Fiona Shaw) ve kızı Sofia’nın (Emma Mackey) İspanya’ya gelmeleriyle başlar. Amaç, Rose’un yürüyememesine neden olan hastalığı bulabilmek. Bu süre zarfında antropoloji derslerine uzaktan bağlanan Sofia, kendine ve annesine yabancılaşmıştır. Her ne kadar insanı araştırsa da insanlarla iletişim kuramayan Sofia, günün birinde Ingrid’le tanışır. Aralarındaki ilişki ve Sofia’nın ailesiyle, geçmişiyle ilişkisi arasında paralellik hedeflenir. Ancak yönetmen, bu iki ayrı hikayeyi birbirine bağlamakta güçlük çeker. İspanya’nın yozlaşmışlığını arka fona alıp Sofia’nın istikrarsız ilişkisiyle neyi anlatmayı amaçlıyor? Rose’un yürüyememesi nedeniyle Sofia’ya ayak bağı olması; bundan ötürü özgürlüğü Ingrid’de mi bulmak istiyor?, gibi soruları sorduruyor. İki hikaye birbirinden oldukça ayrıksı ilerlemekte ve birbirlerini seslememektedir. Sofia’nın antropoloji eğitimi, Rose ile Ingrid’in travmalarını açığa çıkarma sürecinin bir metaforu olarak kullanılmak istenmiş. Ancak film boyunca Sofia, insan ilişkilerinde yalpalar. Antropoloji metaforu da çiğ kalmış bir metafor olarak kalır.

Rose’un yürüyememesinde geçmişte yaşadığı travma, çarpık aile ilişkilerinin yattığını öğreniyoruz. Ancak bunlarla yüzleşmek yerine kaçmayı tercih ediyor. Sofia ise onu yolun ortasında bırakıp özgür iradenin vurgusunu yapıyor. Özgür irade kavramını derinlemesine işlemek yerine oldukça melodramatik ve seyircinin duygularını manipüle etmeye çalışan bir anlatı benimsiyor. Keskin son klişesini kullanarak belirsiz bir son, ucuz bir sanat filmi trüğü haline geliyor. Fiona Shaw, olgunlaşmamış bir kalemden çıkan Rose’un hakkını vermek için bütün rezervlerini kullanıyor. Ancak, Shaw’un oyunculuğu bile Rose’un tutarsızlığını aklayacak hale getiremiyor. Ayrıca filmin tamamına yayılması gereken ensest travması filmin ancak climax noktasının sonrasında açığa çıkıyor. Bu da, senaryo matematiğinin muntazamca ayarlanamadığını gösteriyor. Elbette, karakter inşasında katmalı ilerleyiş esastır. Bilginin birden verilmemesi, seyircideki merak duygusunun perçinlenmesi hedeflenir. Ancak Sıcak Süt filminde yönetmen ve senarist seyircinin kafasını karıştırıp karakterlerin tutarsızlıklarını derinlik kılıfıyla sunmayı yeğlemişler.

Dağınıklıklar ve Uyumsuzluklar Üzerine

Ingrid’in özgür ruhlu ve çok eşli yaşamının ardındaki borderline kişilik bozukluğu ile hikâyeye derinlik katmayan travmaları, karakteri zenginleştirmek yerine klişeleştiriyor. Vicky Krieps ile Emma Mackey son derece yanlış bir eşleştirme olmuş. İkisinin olmayan kimyası, seyircinin bu ikilinin sevgili olabileceğine ikna olamamasına neden oluyor. Zira Krieps’in karakteri de, önceden belirttiğimiz üzere, klişelere sığınan bir karakter. Sofia ve Ingrid, sahilde kesişiyorlar. Bir kafede sigara muhabbeti üzerine aralarındaki ilişkinin aniden gelişmesi filmdeki inandırıcılığı azaltıyor.

Ingrid’in geçmişini çarpıtması ve kardeşinin sakatlanmasına sebep olması nedeniyle Sofia, onun kendisiyle yüzleşmesini ve barışmasını ister. Ancak bu yüzleştirme öylesine didaktik bir noktadan ele alınır ki, sahne adeta bir öğrenci filmi projesini andırır. Filmin sonuna kadar umursamaz şekilde davranan Ingrid, Sofia’nın telefonunu denize fırlatması sonucu çılgına döner. Ancak Sofia’nın Ingrid’e sarılmasıyla sihirli bir şekilde birbirlerini kollarında bulurlar. Böylece queer sinemanın en uyumsuz ve dağınık motivasyonlara sahip, karakter hüviyetine bile kavuşamamış tip örnekleriyle karşılaşırız.

Tüm bu unsurlar göz önüne alındığında Sıcak Süt, elindeki güçlü temalara rağmen bunları tutarlı bir senaryoya dönüştüremeyen; iki başrol oyuncusu arasında bulunmayan kimyayı zorlama bir aşk hikayesine yansıtmaya çalışan ve psikolojik travmaları birbirinden kopuk biçimde paralel anlatılarla işlemeye kalkışan vasat bir film olarak karşımıza çıkıyor. Yine de şans vermek isterseniz film, 22 Ağustos’tan itibaren MUBI’de izlenebilir.

Yorum Yapın

Bunlar da İlginizi Çekebilir