Gülizar: Patriarkı ve Ona Ait Olanı Yakmak Üzerine

Yazan: Pelin Oduncu

28. Uçan Süpürge Kadın Filmleri Festivali kapsamında gösterilen Belkis Bayrak’ın yönetmenliğini yaptığı Gülizar filmi, aile evinde belirli geleneksel kalıplara sıkışmış genç bir kadının, Gülizar’ın evlenmek üzere Kosova’ya yaptığı yolculuk sırasında yaşadığı taciz olayıyla mücadelesine odaklanan bir film.

Filmi açmadan önce şunu özellikle belirtmek isterim ki şu andan itibaren kadın metin yazarı kimliğimle bu filme ve metne dahil oluyorum. Yani bazı filmler vardır örneğin Aftersun gibi.  Baba- kız ilişkisi üzerine kurulu hikayesiyle kimilerini daha çok ilgilendirir, daha çok içine çeker, daha çok şey hissettirir, daha çok şey düşündürür ya da.  Gülizar da öyle bir film aslında. Kimilerini derken tabii ki kadınları daha çok ilgilendirecek, daha çok düşündürecek bir film. Çünkü üzerine kurduğu anlatı, bir kadının “başına gelen” yani o kadının “seçmediği”, bir meseleyi konu ediyor: Taciz.  Ve bu ortamda Gülizar gibi filmler, yalnızca bir hikâyeyi anlatmakla kalmıyor; aynı zamanda seyirciye, özellikle kadın seyircilere, kendilerini tanıdıkları bir zeminde bulma, yaşadıkları travmaları yeniden düşünme ve hatta bazen ilk kez adlandırma fırsatı sunuyor. Ki bu konuda çok eleştirilen “How To Have Sex” filmi, ergenlikteki genç bir kadının kız arkadaşlarıyla çıktığı tatilde yaşadığı olayı anlamlandır-ama-ma sürecine dayanıyordu.

Gülizar karakterinin yaşadığı taciz olayı, tek başına bir “olay” olmanın ötesinde, bir kadın bedeninin üzerinde kurulan ataerkil tahakkümün, suskunlaştırmanın ve bastırmanın sembolüne dönüşüyor. Günümüzde medyanın yanlış tutumu ve dezenformasyonu sebebiyle taciz ve tecavüzün dahi birbiriyle yarıştırıldığı ya da hangi kadın cinayetinin hangi kadın cinayetinden daha sansasyonel olduğu bir toplumda yaşıyoruz. Evlenmeye gittiği müstakbel eşinin istemeden de olsa ona kendini hata yapmış gibi hissettirmesi, adamın polis olan dayısının tacizi küçümseyerek “birilerinin iyiliği için” olayın üzerine kapatmaya çalışması sanıyorum bu toplumda yaşayan tüm kadınların başına gelmiş ya da gelebilecek olan bir aşağılamayı, meşrulaştırma ve normalleştirmeyi barındırıyor. Bu noktada Gülizar’ın eşine “nasıl bir tepki vermemi bekliyorsun?” diye sorması da bu normalleştirmenin Gülizar için o kadar kolay olmadığını ortaya koyuyor.

Bu bağlamda Gülizar, bir “olay filmi” olmaktan çıkarak sistemin kendisine, yani patriyarkal yapının işleyişine ve bu yapının kadınlara yüklediği sessizliğe dair güçlü bir eleştiriye dönüşüyor. Filmin başarısı da tam olarak burada yatıyor: Gülizar’ın yaşadığı deneyimi merkeze alırken, onu bireysel bir trajediden çıkarıp yapısal bir sorunun ifşasına dönüştürmesinde. 

Belkıs Bayrak’ın kamerası, Gülizar karakterine dışarıdan değil, içeriden bakıyor. Onun ne hissettiğini anlamaya, yüzündeki küçücük bir değişimde bile iç çatışmasını göstermeye çalışıyor. Bu anlamda film, seyirciyi yalnızca görmeye değil, aynı zamanda tanıklık etmeye davet ediyor. Özellikle taciz sahnesi, şok edici bir gerçekçilikle değil, duyusal bir farkındalıkla kurulmuş. Kamera olanı göstermiyor ama seyirciye ne yaşandığını açık ediyor; böylece sahne, bir pornografik şiddet alanına değil, kadının deneyimini odağa alan bir sorgulama zeminine dönüşüyor.

Bayrak’ın yönetmenliği, melodrama kaçmadan, duygu sömürüsüne yaslanmadan ilerliyor. Aksine film, soğukkanlı bir sessizlikle, bastırılmış çığlıkların ne kadar gürültülü olabileceğini hissettiriyor. Gülizar karakteri, birçok kadının tanıyacağı türden biri: Sessiz, kabullenmiş, içe dönük ama aslında derin bir isyanı içinde taşıyan bir kadın. Film boyunca bu isyanın, bir parça farkındalıkla nasıl kıvılcımlandığını izliyoruz. Yani Gülizar, yalnızca bir travmanın değil, bir dönüşümün de hikâyesi.

Filmin final sahnesi ise adeta bir manifesto. Gülizar’ın yaptığı seçim — burada açık etmeyeceğim ama “yakmak” fiiliyle ne kastedildiği çok şey anlatıyor — sadece bir bireysel kurtuluş değil, ataerkil düzenin temsil ettiği her şeyi bertaraf etme arzusu. Bu bağlamda film, yalnızca kadınlara değil, bu düzeni yeniden ve yeniden üreten herkese yöneltilmiş bir çağrıya dönüşüyor. Bu anlamda sade ama etkileyici anlatım ve teknik üslubuyla Gülizar, cinsel saldırı sonrası travmanın bireysel ve toplumsal boyutlarını işleyen düşündürücü bir film olarak izlenmesi gerekenler listesi içindeki yerini alıyor.

Yorum Yapın

Bunlar da İlginizi Çekebilir