27.05.25 Sevgili Uçan Süpürge Günlüğüm;
28. Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali’nin açılış gecesinden herkese merhabalar… Öncelikle biraz kendimi tanıtıp bu günlerin amacından ve ardından açılış gecesinin nasıl geçtiğinden bahsedeceğim. Ben Aybüke, festivalde gönüllüyüm ve ikinci yılım. Bu sene basın ekibindeyim. Festivalin her gününe katılacak biri olarak festivali nasıl deneyimlediğim, etraftan neler duyduğum, izleyicilerin konukların bu deneyimi nasıl yaşadığına ilişkin gözlemlerimi ve etkileşimlerimi yazacağım. Bir nevi sosyal bilimlerdeki gibi katılımcı gözlem yapacağımı söyleyebilirim. Ancak bir araştırma amacıyla değil bir gözlem ve deneyim amacıyla kendim de bu sahanın içinden biri olarak festivale katılıyorum. Kısacası kendim ne gördüysem, ne izlediysem, ne hissettiysem yazacağım. Filmler için de inceleme yazıları sonrasında basın ekibi tarafından Uçan Süpürge Vakfı’nın kanallarından yayınlanacağı için inceleme yazılarına bu günlükte yer vermedim. Okuyacağınız yazılar kamuya açık bir festival günlüğüdür.
Açılış gecesinde Opera’nın merdiven korkuluklarında bugüne kadar düzenlenen tüm Uçan Süpürge festivallerinin afişleri yer alıyordu. İçerisi yavaş yavaş dolmaya başlarken gelen konuklarımızla sohbetler etmeye, tanışmaya başladım. Basın konuklarımız için yerlerin ayarlandığından emin olduk. Festivalin sadık ve güler yüzlü sunucuları Şenay Gürler’e ve Yetkin Dikinciler’e gelir gelmez selam verdim. İkisi de çok sevdiğim oyunculardı. Yakından tanıdıkça, iletişim kurdukça bir o kadar da tatlı insanlar olduklarını gördüm. Provalar gerçekleşti. Salon bir anda doldu ve ben hangi köşeye bakacağımı şaşırmış durumdaydım. Ne taraf baksam ekranda daha önce izlediğim kişilerdi ya da kamera arkasında olan simalarını isimlerini bildiğim kişiler… Gecenin ödülleri verilmeden önce sahneye SesVerSus A Capella grubu çıktı ve seçtikleri şarkılarla bizleri ödül coşkusuna hazırladılar. Ardından ödüller bir bir sahiplerini bulmaya başladı.
İki senedir gözlemlediğim kadarıyla ödül veren kişiler ödül alanlar için hayatlarına temas etmiş, güzel anıları olan kıymetli insanlar oluyor. Bu sene de bu ödül alan ve ödül veren ikiliğinde en güzel an; Bilge Olgaç Onur Ödül’nün sahiplerinden biri olan Bennu Yıldırımlar’ın ödülünü kızı Ada Yarar’dan almasıydı. Kendisinin kızının geleceğinden haberi yoktu, biletleri ve transferleri buna göre ayarlanmıştı. Ve sahnede böyle bir sürprizi yaşamak Bennu Yıldırımlar’ı çok şaşırttı ve bir o kadar da mutlu etti. Gecenin kapanışında Ankara Devlet Klasik Türk Müziği Korosu kadın sanatçıları sahne aldı. Tüm konuklar ve Uçan Süpürge ekibi olarak sahnede “Kadınlar Vardır” şarkısını söyleyerek geceyi kapattık. Bugünden elveda, asıl festival yarın başlıyor…

28.05.25 Sevgili Uçan Süpürge Günlüğü;
Bugünlerde Kült’ün girişini bulmak kolaylaştı. Kapının önünde küçük küçük yuvarlaklar ve bazıları büyük birbirine eklemlenmiş yuvarlaklar… Yanlarından geçerken duyulan yönetmen isimleri, film isimleri, beğenmeler gerçekle bağdaştırmalar hepsinin geldiği yer festivalin kalbi. Fuaye alanı dediğimiz şey sadece salonla sınırlı kalmamalı Kült’ün merdivenlerinden kendinizi dışarıya attığınız an karşınıza çıkan bu halkalar fuaye alanının bel kemiğini oluşturuyor diyebilirim. Diğer yandan bu halkaların çeşitliliği ve bir aradalık duygusuyla festival heyecanını ortak bir paydada paylaşmaları etrafında şekilleniyor. Çok şık insanlar gördüğümü hatırlıyorum, benliklerini tarzıyla yansıtan ve fotoğraflarını çekmemenin bir seçenek olmadığı insanlar… Diğer yandan alana gelen oyuncular ve yönetmenler söyleşileri öncesi ve sonrası salonlara selam verdiler. Salona geçmeden önce Kült’ün orta alanında birileri sohbet ederken fotoğraflarını çekmek niyetindeydim. Fotoğrafını çektiğim kişilerin Kısa Film Seçkisindeki yönetmenler ve senaristler olduğunu fark ettim. Ece Dizdar ve Dilan Hakkında Konuşmalıyız ekibi Mislina Bağrıyanık, Umut Şilan Oğurlu kadrajıma denk geldiler. Sohbet halkalara dahil olmuşlardı ve izleyicileriyle ekrandaki filmlerinden önce birebir sıcak bağlar kurmuşlardı.

İlk günde bana düşen gözlem yapmak ve fotoğraf çekmekti. Bugün akışta bir gündü ve her yeni gösterimde o heyecan, gelen konuklarla birlikte sıfırlanıp yenilendi. Gönüllü ekip arkadaşlarımla burada kaynaşma fırsatı buldum. Danışma masasındaki ekip arkadaşlarımız oldukça güler yüzlü ve broşürleri katlamaya, yardımcı olmaya hazır ve nazır görünüyorlardı. Basın ekibi -benim de içlerinde bulunduğum- küçük toplantılar yapıp gösterimleri takip ettiler, günlük ve haftalık iş bölümünü planladılar. Salon girişlerinde duran güler yüzlü arkadaşlarımızı es geçmek istemiyorum. Gönüllü ekibi bir yana Kült ekibi de güler yüzüyle festivale ev sahipliği yaptıkları için mutlu görünüyorlardı. Ankara’nın tanıdık simalarını da aramızda gördüğümüz bir gündü. Devlet Tiyatrosu’nun yetenekli oyuncusu Sevgili Gökhan Kutum, festivalin ruhu üstüne sınmış bir halde gösterime geldi. Festivalde ilk yılı olması ve bu denk geliş beni oldukça mutlu etti. Yakalamışken hemen fotoğrafını çektim, kendisinin “Dr. Jekyll ve Bay Hyde” oyununu izleme fırsatım olmuştu.

CKM’de film gösterimi öncesinde oyuncu ve aynı zamanda Etimegut Belediye Başkanı olan Sayın Erdal Beşikçioğlu odasında gelen konukları ağırladı. Sonrasında Etimegut izleyicileri gelen ünlü konuklarla bir araya geldiler. “Mükemmel” filminin gösteriminin ve ardından panel gerçekleşti. Panel başlangıcında Sayın Erdal Beşikçioğlu ile UÇSV Başkanı Sayın Halime Güner sahnenin açılışını birlikte yaptılar. “Benzersiz Kadınlar Benzersiz Hikayelerini Anlatıyor” paneli tam olarak isminin hakkını verdi. Panel Zeynep Atakan’ın moderatörlüğünde gerçekleşirken panele katılım sağlayanlar Bennu Yıldırımlar, Biket İlhan, Burcu Kara, Ece Dizdar, Eylem Kaftan, Harika Uygur, Lale Mansur, Şenay Gürler, Ümran Safter’di. Gerçekten de birbirinden benzersiz hikayeleri duyduğumuz bir gündü. Şunu söyleyebilirim ki bu başarılı kadınların neredeyse hepsinin hayatları tek bir çizgide ilerlememişti. Birçoğu farklı zorluklarla karşılaşmış ancak yürümek istedikleri yoldan vazgeçmemişlerdi. Benim de içlerinde bulunduğum 20’lerinin ortasında olan genç kadınlar için oldukça ilham vericiydi. Dönüp salona baktığımda da gözleri parlayan ve bu hikayelere hayatlarının kıyısından bucağından değen insanların olduğunu gör. Sevgili Festival Günlüğüm ilk gün için elveda…

29.05 Sevgili Uçan Süpürge Günlüğü;
Festivalin ikinci günü benim için henüz salona uğramadan başladı. Metroda bisikletli bir kadın benim Uçan Süpürge rozetimi gördü ve heyecanlı bir şekilde yanıma geldi. Kendisileri Pedallayan Kadınlar’dan Elif Hanım. Geçmiş yıllarda festivalde görev almış, festival açılışlarına Pedallayan Kadınlar adı altında da bisikletiyle gelmiş. Akşamki gösterimlere biletini olduğunu da ekledi. Metronun içinde bir an kız neşesi ile karışık festival neşesiyle doldu.

Salona geldiğimdeyse fuaye alanından biraz uzaklaşarak salonların içine, filmlere ve sonraları tepkilere hakim olduğum bir gündü. “My Stolen Planet” filmine girdim. Bu Danışmadaki arkadaşlardan aldığım bilgiye göre bu filmin hem satılan bileti hem de açık biletleri tükenmişti. Gerçekten de salon dopdoluydu. Film Trafik ve Kısa Film Program Sorumlusu Sevgili Dalım’ın da “yer bulursanız mutlaka izleyin” dediği bir filmdi. My Stolen Planet boyunca ve sonunda gözyaşlarımı saklamaya ve silmeye çalıştım. Filmin çıkışında çoğu kişi salonu hemen terk edemedi çünkü bu gerçeklik bir çoğumuzu dağıtmıştı. Dışarıya çıkınca ufak çaplı bir kamuoyu yoklaması yaptığımda filmin çok beğenildiğini gördüm. Hatta Basın konuklarımızdan bir tanesi ile uzun bir sohbet etme fırsatım oldu ve filmin onu çok etkilediğini söyledi. Açıkçası bugünüm filmler izleyip sonrasında film kritiği yaparak geçti. Fuaye alanına baktığımda ise çok tatlı eski bir dostu gördüm. Uçan Süpürge’nin geçen seneki festival afişini yapan sevgili Aslı Alpar tüm tatlılığıyla ve güler yüzüyle filmleri izlemeye gelmişti. Biraz sohbet edip özlem giderdik. Süpürge’ye yolu denk gelenlerin bir şekilde kopamadığını düşünüyorum.

The Nature Of İnvisible Things filmini ve Su Yüzü filmlerini de izleyerek günü kapatmış oldum. Su Yüzü filmi jürinin katılımıyla gerçekleşti. Filmin sonunda söyleşi ile bugünü de kapatmış bulunduk. Diyebilirim ki izlediğim üç filmin ikisinde ağladım ve bana oldukça dokundu. Konsept her ne kadar benzersiz kadınlar benzersiz hikayeler olsa da benzersiz olduğumuz kadar benzeyen hayatlarımızı görmek biz kadınlar için çıkış noktası. Özelde yaşadığımız her şeyin genelde bir karşılığı olması ya da o deneyimin farklı versiyonlarıyla var olması bizi, mücadelemizi yalnız hissettirmiyor. Bugüne de veda ediyorum…
30.05.25 Sevgili Uçan Süpürge Günlüğüm:
Bugün festivalin en kalabalık günlerinden biriydi. Buzlar Kraliçesi, Kara Kutu Günlükleri, Biz Radyoyu Çok Sevdik, Boşluktaki Bedenler, Su Yüzü; günün filmleri arasındaydı. Alanda çok kalamadığım ama fotoğrafların elime ulaştığı bir gündü. Gündüz Apollon Gece Athena son seansta gösterimi ve söyleşini gerçekleşti, yarınki gösterime kesinlikle katılmayı düşünüyorum. Ekip arkadaşlarım fiilm ekibiyle röportaj yapma fırsatı bulmuşlar. Önümüzdeki günlerde röportaja Uçan Süpürge’nın sosyal medya hesaplarından ulaşabilirsiniz. Bugünden elveda…

31.05. 2025 Sevgili Uçan Süpürge Günlüğüm;
Dördüncü günden merhabalar. Güne “Biz Radyoyu Çok Sevdik” paneliyle başladım. Nazan Haydari ve Cem Hakverdi eşliğinde gerçekleşen panel, filmi izlemeye fırsat bulamamış birine bile bir çok şey kattığını söyleyebilirim. İkisinin de akademisyen kişiliğiyle harmanlanan sözlü tarih anlatısının belgesele dönüşmesi oldukça etkileyiciydi. Panel sonunda tek istediğim belgeseli izlemekti. Sözlü tarih çalışmalarının hem araştırmacıyı hem de katılımcıyı değiştirip, dönüştürüğü ve iyileştirdiğini daha önce okumuştum. Paul Thompson’nun “Geçmişin Sesi” isimli kitabında bu iyileştiricilikten araştırmanın bir çıktısı olarak bahsediliyordu. Fakat bunu kanlı canlı görmek bambaşkaydı. Gerek akademik çalışmalarda gerek hayatımızda yazılı kültürün sözlü kültüre tahakkümü inceden inceden sızmış durumdayken sinemanın da anlama ve empati kurma, deneyim aktarımı açısından yazılı kültüre galip geldiğini düşünmeye başlıyorum. Panel sonunda sözlü tarihin iyileştirici olmasını Cem Hakverdi çok güzel cümlelerle anlattı. Cem Hakverdi’nin söylediğine göre; bu belgeseldeki kadınların çoğunun söylediği şeyin hayatımızın bir döneminde yaşayıp bitirdiğimiz iyi kötü günlerin bir yerlerde bizden sonra da bilinecek olması katılımcılar açısından sarıp sarmalayıcı bir yön taşıyordu.

Fuaye alanında dolaşırken festival basın ekibinin “Beş Soruda Festival” içeriği hazırladığına şahit oldum. Heyecanlı ekip arkadaşlarım çokça röportaj yaptı, önümüzdeki günlerde Uçan Süpürge’nin sosyal medya hesaplarından paylaşımlarını yakın zamana görebilirsiniz. Üçüncü Gurbet filmine girdim, film beni derinden etkiledi. Geri kalan iki kısa filme devam edemedim, böyle bir gerçekliğin bu kadar yalın bir şekilde olayı yaşayanların birincil ağzından aktararak çok etkileyici bir iş yapılmış. Film sonrası söyleşide izleyicilerden bir kişinin teknik açıdan “kılçıksız bir iş yapmışsınız, emeğinize sağlık” söylemi filmin yönetmeni olan Mediha Güzelgün’ü oldukça mutlu etti.

Söyleşi çıkışında Anadolu Üniversitesi’nde doktora yapan Sayın Selvi Ece Dugan ile tanıştım. Kendisi, aktivizm alanı olarak hak odaklı film festivallerinin incelenmesi üzerine bir doktora tezi araştırması yürütüyormuş. Uçan Süpürge Kadın Filmleri Festivali’nide bu bağlamda sahalarından bir tanesi olarak araştırmaya başladığını anlattı. Onunla küçük bir röportaj alma fırsatı buldum, sonrasında da biraz sohbet etme fırsatı bulduk. Araştırmasında başarılar diliyorum. Bugün de benzersiz bir kadınla daha tanışmış oldum.

Günün son filmi olarak Gündüz Apollon Gece Athena’yı izledim ve sonrasında söyleyişiye katıldım. Film, 37. Tokyo Film Festivali’nde “En İyi Film” ödülüne layık görülmüş. Saat on ikiye gelirken yağmurlu bir Ankara akşamında film ekibinin katılımıyla söyleşiyi gerçekleştirdik. Film içinde günümüzden bakılan tarihi doku bizleri farklı gerçekliklere yüzdürdü.

01.06 Sevgili Uçan Süpürge Günlüğüm;
Beşinci günden herkese merhabalar. Bugüne bir panelle başladım. “Korkutan Değişim: Body Horror” panel, festival danışmanı Alin Taşciyan moderatörlüğünde gerçekleşti. Panel konuşmacıları yönetmen Çiğdem Vitrinel ve psikiyatrist Prof. Dr. Bengi Semerci’ydi. Panelde Body Horror türünün izlenmesi zor olsa da feminist bir perspektifle mücadele alanına dönüşebileceğinden söz edildi. Vitrinel, “Kadın bedeni üzerindeki toplumsal baskı, bu türle çok güçlü şekilde anlatılabiliyor,” dedi.

Basın ekibi olarak Kült’ün üst katını festival süresince çalışma ve toplantı alanı olarak kullandık. Bugün sanırım en kalabalık toplantı günlerimizden biriydi. Bülten için gerekenler, fotoğraflar, günlük, film takibi ve röportaj için görev dağılımı yapıldı. Masamız üst katta olsa da çoğumuz bir an önce aşağıya inmek için can attığını söyleyebilirim. Filmleri izlemek, gelenlerle film kritiği yapmak ya da bazen öylece bir yere oturup etrafı izlemek… Aslında en büyük kalabalık gösterimlerden on-on beş dakika öncesinde yaşanıyor. Bir önceki filmden çıkanlar ve sonraki seansa gelenler ya da her ikisi için de burada olanların bir aradalığı. Böyle bir yoğunluğun ardından seans başladığında muazzam bir sakinlik. Etrafta görevli kişilerin sessiz sohbetlerinden başka bir şey kalmıyordu, bazen de salonlardan gelen sesler eşlik ediyordu.

Bugün bir film izleme fırsatım oldu. Filmlere dair inceleme ve yorumları detaylandırmak istemiyorum, sadece bende ve salonda bıraktığı izlenimi aktarıyorum. Çünkü film incelemesi yazan arkadaşlarımız detaylı olarak bunları önümüzdeki günlerde paylaşacak. Kendi deneyimlerime dönecek olursam bugün Vermiglio filmini izledim, festivalde izlediğim görece sakin tempolu filmlerden birisiydi. Konusu bir yana film renkleri oldukça sakinleştirdi diyebilirim. Bugünü bir film bir panel ve ekibimizi paylaşarak kapatıyorum. Gece son seansa kadar sinemada kalmak ardından Büklüm’den Kızılay’a yürümek tüm günü düşünmek için güzel bir yol. Bugünden de elveda…
02.06.25 Sevgili Uçan Süpürge Günlüğüm;
Altıncı günden merhabalar. Dreamers filmiyle güne başladım. Dreamers’ı izlediğimde coşkulu bir film olduğunu salondan çıktıktan sonra bile hissettim. Dreamers sonrasında film yönetmeni ve senaristi Joy Gharoro-Akpojotor ile söyleşi gerçekleşti. Söyleşiden anladığım kadarıyla film salondakileri de çok etkilemişti, gösterilen mücadele kültürel sembollerle bezenmişti. Salondan çıktıktan kısa bir süre sonra Joy’u arkadaşlarımızdan birisine fal baktırırken gördüm. Diğer yandan Joy’un kebap yemeği merak ettiğini ve sonrasında da deneyimlediğine ilişkin bilgiler de aldım. Kendisi kültüre önem veren ve farklı kültürlerdeki deneyimlere açık birisi olarak görünüyordu.

Kısa Film Seçkisi 2’yi izledim. Filmler su gibi akıp gitti. Tuana Simin Günay (Dank), Melisa Kenanoğlu ve Esra Ronabar (Hatırladıkların), Cansu Baydar (Neredeyse Kesinlikle Yanlış), Ecre Begüm Bayrak(Kurtlar), Tuğçe Taşer (Başını Dik Tut) katılımlarıyla söyleşi gerçekleşti. Gösterilen bir diğer film Günaydın Anne’ydi. Söyleşide öylesine güzel bir ortam vardı ki betimlemek zordu. İzleyiciler filmlere dair yorumlarının yanı sıra benzeri deneyimlerini de paylaşmaya başladılar. Kendimi feminist literatürde geçen bilinç yükseltme toplanmasında hissettim. Deneyim aktarımı bilinç yükseltmenin bel kemiğini oluşturuyor. Sadece bizim başımıza geldiğini düşündüğümüz deneyimlerin, eşitsizliklerin esasında başkaların da başına geldiğini görmek ve buna ataerkinin sebep olduğunu anlamak için deneyim paylaşımı oldukça önemli. İnsanların kendi deneyimlerini paylaşmak için güvende hissettiği bir ortamın oluşmuş olması beni mutlu etti. Film sonrası filmlerin yönetmenleri ve oyuncuları Kült’ün önünde izleyicileriyle uzunca sohbetler ettiler.(Fotoğraf: Mina Gecer)

Bugün FIPRESCI jürisinin de fotoğraflarını çekme fırsatım oldu. Gerçekten de hepsi birbirinden neşeli ve enerji dolu kadınlardı, çok eğlendiğim bir çekim oldu.

“Mölnn Mektupları” filminin yönetmeni Martina Priessner gösterimler için festivale katıldı. Filmlerin ardından söyleşilere katıldı. Henüz filmi izleme fırsatım olmadı ancak en kısa zamanda izlemek için listeme eklediğimi belirterek bugüne de elveda diyorum…

03.06.25 Sevgili Uçan Süpürge Günlüğüm;
Festivalin yedinci gününden merhabalar. FIPRESCI jürisinin kazanan filmi akşam ödülüne kavuştu. Esas kapanış gecesi ve kokteyl bu gece gerçekleşti. Seyircilerin oyları ile kazanan film yarın açıklanacak. Bugüne “Don’t Cry Butterfly” filmini izleyerek başladım. Filmin fazlasıyla sembolizm içerdiğini söyleyebilirim ama heyecanı bol bir görsel şölen izlediğimizi düşünüyorum. Festival yarın da devam edecek olsa da büyük vedalaşmaları bugün yaptığımızı düşünüyorum. Bu sene festivalin tadını doya doya çıkarttım. Günün ilk gösteriminden son gösterimin bitimine kadar salonda olmak işin mutfağını görmemi sağladı. Çoğunlukla fotoğraf çektiğim, film izlediğim ve insanlarla bolca iletişimde olduğum bir süreci geride bıraktığım için bir yanım buruk. Festivalde ikinci yılımı sonlandırırken bu günlükleri yazıyor olmak bu seneki festivale daha farklı gözle bakmamı sağladı. Etrafa fazlasıyla nostaljik baktığımı söyleyebilirim. Bu sene Uçan Süpürge Basın ekibi sorumlumuz ve ekip arkadaşım Meziyet Yıldız sayesinde istediğimiz çoğu filmi izleme fırsatı bulduk. Bizlere böyle güzel bir alan oluşturan kendisine emekleri için çok teşekkür ederim. Bu süreçte birlikte çalıştığım arkadaşlarıma ve kıyımızdan köşemizden ruhlarımızın birbirine dokunduğu herkese kocaman bir iyi ki diyorum…

Festivaldeki filmler için genel anlamda izlemesi ve sonrasında sindirmesi kolay filmler değildi. Çünkü bahsedilen konular kolay konular değildi. Benzersiz hayatlar için mücadele etmek benzersiz bedelleri de beraberinde getiriyordu. Walter Benjamin, kendi hayatlarımızdan, acılarımızdan, sıkıcı hayatlarımızdan kaçmak için sinemanın muazzam bir alan olduğunu söylüyordu. Bu fikri benimsiyorum ve bunun kadın filmleri festivali seçkisi özelinde farklı bir bakışla yorumlanması gerektiğini düşünüyorum. Farkına varmadığımız, görmediğimiz eşitsizlikleri gözümüze sokan, kendi ezbere bildiğimiz hayatlardan bizi çekip çıkaran ve kafamızı farklı gerçekliklere çeviren bir film seçkisini geride bıraktık. Bazı filmleri izlemek oldukça sancılıydı bazılarını izlemek yaralarımıza basılan tuzları süpürdü. Kimisi korkularımızla, kimisi tarihle, kimisi hiç bilmediklerimizle…
Kapanış töreninde salon doluydu. Basın sponsorlarımız bizi yalnız bırakmadı. Herkesin gözü FIPRESCI jürisinin üzerindeydi. Kazanan film açıklanmadan önce Uçan Süpürge Vakıf Başkanı Halime Güner konuşmasında içimizde uçan kelebeklerden söz etti. Sponsorlara plaket takdimi gerçekleşti. Ve jüri kararını bildirmek üzere sahneye çıktı. Bettina Hirsch’in elinde kazanan filmin yazılı olduğu belge vardı, kendisi bizlere sataşarak belgeyi seyircilere çevirip geri kapattı. Salon heyecan doruktayken tebessümlerle doldu. “Gündüz Athena Gece Apollon” filmi jüri tarafından kazanan film seçildi. Ödül takdimi sonrası gönüllü ekibimizde sahneye çağrıldı. Bizlere de katılım sertifikalarımızı verdiler ve gelenekselleşen şarkımız “Kadınlar Vardır” eşliğinde sahneyi ve salonu kapattık. Konuklar ve izleyiciler için alt katta kokteyl gerçekleşti. Son seansta kazanan film tekrar gösterildi. Oldukça keyifli bir kapanış oldu. Bugünden de elveda…

04.06.25 Sevgili Uçan Süpürge Günlüğüm;
Festivalin sekizinci ve son gününden merhabalar… “Ben Göremediğimde Gözlerim Ol” atölyesine katılamadım ancak fotoğrafları arkadaşlarımız ilettiler, kendileri için oldukça eğlenceli ve iyileştirici bir etkinlik olduğunu da ifade ettiler.

Etraf sakinlemiş olsa da salonların dolu olduğu bir gündü. Bugün seyirci oylamasını kazanan filmi izledim. Kazanan film Kara Kutu Günlükleri oldu. Festival boyunca izlerken en çok gerildiğim filmlerden biriydi. Filmi izlerken tecavüz konusuna dair aklımda bazı satırlar yankılandı. Sylvia Walby’nin Patriyarka Kuramı kitabında “Brownmiller (1976) tecavüzün, erkeklerin kadınlar üzerindeki toplumsal denetiminin bir biçimi olduğunu ileri sürüyor. Tüm erkekler tecavüz etmezler ancak gerçek şu ki bazıları tüm kadınları tedirgin edecek şekilde bunu yaparlar.” diye ifade ediyor. Bu satırlar eşliğinde filme dönüp baktığımda neden bu kadar gergin bir biçimde izlediğimi/izlediğimizi anlayabiliyorum. Film bittikten sonra salondan çıktığımda festival afişlerinin toplanmış, masalarımızın kaldırılmış olduğunu gördüm. Bu iç burkan bir andı. Çokça ettiğim vedaların sonuna geldim bu günlükte. Bu senelik elveda…