28. Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali Başlıyor

Yazan: Ayşe Ebru

28. Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali açılış töreni 27 Mayıs Salı günü saat 20:00’da Ankara Devlet Opera ve Balesi Salonu’nda düzenlenecek. Ünlü oyuncular Şenay Gürler ve Yetkin Dikinciler, törenin sunuculuğunu üstlenecek. Bu törende Onur, Bilge Olgaç Başarı ve Genç Cadı ödülleri ile birlikte teşekkür plaketleri sahiplerini bulacak, sinema dünyasından kaybettiklerimiz anılacak ve festival programı tanıtılacak.

Bu özel gecede, Onur Ödülü Gülşen Bubikoğlu ve Hülya Darcan’a verilecek. Yurtdışında bulunması nedeniyle Gülşen Bubikoğlu törene video mesajıyla katılacak. Hülya Darcan’a ödülünü eski rol arkadaşı Esra Bilgiç verecek. Bilge Olgaç Başarı Ödülü ise cast direktörü Harika Uygur, oyuncu Bennu Yıldırımlar ve yapımcı-festival yönetmeni Başak Emre’ye verilecek. Harika Uygur’a ödülünü Etimesgut Belediye Başkanı ve oyuncu Erdal Beşikçioğlu takdim ederken, Başak Emre ödülünü oyuncu Taner Birsel’den alacak. Bennu Yıldırımlar’a ise ödülünü kızı Ada Yarar verecek. Genç Cadı Ödülü’nün sahibi Mina Demirtaş’a ödülünü rol arkadaşı Duygu Sarışın verecek. Açılış gecesi, Ankara Devlet Klasik Türk Müziği Korosu Kadın Sanatçıları’nın zarif tınıları ve SesVerSus A Capella Grubu’nun özgün yorumlarıyla konuklara sanat dolu bir atmosfer sunacak.

Uçan Süpürge Vakfı’nın düzenlediği 28.Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali 28 Mayıs – 4 Haziran tarihleri arasında, Ankara ’da Kavaklıdere Kült’ün üç salonunda ve Etimesgut Belediyesi 100. Yıl Cumhuriyet Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilecek. Festivalin açılış töreni 27 Mayıs Salı günü saat 20.00’da Ankara Devlet Opera ve Balesi Opera Salonu’nda düzenlenecek. Şenay Gürler ve Yetkin Dikinciler’in sunacağı geceye, yönetmenler Ece Dizdar, Ceylan Özgün Özçelik, Biket İlhan, Eylem Kaftan; oyuncular Lale Mansur, Buket Kara ve yapımcı Zeynep Atakan katılacak. FIPRESCI jürisinden Adriana Fernandez, Bettina Hirsch, Senem Erdine ve SİYAD Başkanı Esin Küçüktepepınar da katılacak.

Festivalin Destekçileri

Benzersiz Kadınlar Benzersiz Hikayeler sloganını benimseyen festival, bu yıl, SGDD-ASAM: Sosyal Gelişim ve Dayanışma Derneği, Ankara Büyükşehir Belediyesi, Çankaya Belediyesi, Etimesgut Belediyesi, Ankara Kent Konseyi, UNWomen (Birleşmiş Milletler Kadın Birimi) ve TBWA’nın değerli katkılarıyla düzenleniyor. Programda ülkelerinden filmler gösterilen Institut Français de Turquie, Goethe-Institut, Avusturya Büyükelçiliği, Finlandiya Büyükelçiliği, Hırvatistan Büyükelçiliği, Malta Büyükelçiliği, İsviçre Büyükelçiliği, İsveç Büyükelçiliği, İrlanda Büyükelçiliği, İtalya Büyükelçiliği ve Meksika Büyükelçiliği, 28. Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali’nin destekçileri arasında yer almaktadır.

Bilet Satışları Devam Ediyor!

Festival programı ve gösterim çizelgesi Uçan Süpürge Vakfı sitesi www.ucansupurge.org.tr üzerinden erişime açıldı. Festival biletleri 17 Mayıs günü Biletinial üzerinden çevrimiçi olarak satışa sunuldu. Festival biletleri Biletinial platformu üzerinden ve Kült Kavaklıdere Sineması gişelerinden temin edilebilir. Bilet fiyatları tam 100, öğrenci 50 TL olarak belirlendi.

Biletinial Linki: https://biletinial.com/tr-tr/etkinlikleri/28-ucan-supurge-uluslararasi-kadin-filmleri-festivali

Festival Programı Yakıcı Gündemi Yakalıyor

28. Uçan Süpürge Kadın Filmleri Festivali dünyanın dört bir yanından kadınların sinemasını ve bakış açılarını, yedinci sanattaki ustalıklarıyla yansıtan çarpıcı bir program hazırladı. İlk filmiyle ödül kazanan genç yönetmenlerden mesleklerine ömürlerini vermiş usta isimlere, oyunu bozan belgesellerden deneysel sinemaya çeşitlenen seçki, yakıcı gündemi her boyutundan yakalıyor. Bu yıl festivalde 29 ülkeden 26’sı uzun, beşi orta ve on üçü kısa metrajlı toplam 44 film 8 gün boyunca izleyiciyle buluşacak. Uzun, orta ve kısa metrajlı festival filmleri, Her Biri Ayrı Renk, Pembesiz Mavisiz, Yakın Plan, Oyunbozanlar, Hafızanın Direnişi, Olay Yeri: Aile ve Kısa Olmazsa Olmaz ve başlıkları altında 7 farklı tematik bölümlerde kadınların güçlü ve benzersiz hikayelerini izleyiciyle buluşturacak.

Her Biri Ayrı Renk – Yarışma Filmleri

Tropikal Sevda (Beloved Tropic) / Ana Endara Mislov

Sebastian Lelio’nun Gloria adlı filmindeki unutulmaz performansıyla belleklerde yer eden Paulina Garcia’nın başrolü Jenny Navarrete ile paylaştığı Tropikal Sevda, zor durumdaki iki kadının dostluğa dönüşen iş ilişkisini konu alıyor. Kolombiyalı Ana Maria, Panama’da kalmaya çalışan bir düzensiz göçmen. Başlangıç aşamasında demans hastası Mechi adlı zengin bir kadının bakımını üstlenmesi teklif edildiğinde bunu ülkede kalışını garantilemek için bir fırsat olarak görüyor, bir yandan da aynı amaçla hamile numarası yapıyor. Film, servetine rağmen çocuklarından yeterli ilgi görmeyen ve önceki bakıcılarından hazzetmeyen Mechi ile Ana Maria arasında kurulan beklenmedik bağı konu alıyor.

Ağlama, Kelebek (Don’t Cry Butterfly) / Duong Diêu Linh

Hanoi’de geçen Ağlama, Kelebek, esasen bütün geleneksel toplumlarda kadınların ailevi sorunlarına batıl inançlarla çözüm araması hakkında bir film. Evin tüm yükünü çektiği yetmiyormuş gibi bir de kocası tarafından aldatılan Tam, Instagram’de gördüğü bir reklam yüzünden beyazlar giymiş bir ‘cinci hoca’dan medet umuyor. Tam hayatını yeniden rayına sokmaya çalışırken, toplumsal normlara isyan eden kızı Ha kurtuluşu yurtdışında okumaya gitmekte arıyor. Ağlama, Kelebek toplumsal eleştiri, kara mizah ve korku filmlerinde görmeye aşina olduğumuz fantastik öğeleri ustalıkla harmanlıyor. Vietnamlı yönetmen Duong Diêu Linh ilk filmindeki yenilikçi tutumu ve sağlam mizanseniyle Venedik Film Festivali Eleştirmenlerin Haftası bölümünde Büyük Ödülü kazandı.

Gündüz Apollon Gece Athena / Emine Yıldırım

Gündüz Apollon Gece Athena, yetimhanede büyümüş, hayaletleri görüp onlarla iletişim kurma yeteneğine sahip bir kadının, annesinin hayaletini bulmak umuduyla çıktığı fantastik ve eğlenceli bir serüvene davet ediyor izleyiciyi. Bu hikâyenin ev sahipliğini ise binyıllara meydan okuyan tarihiyle Side Antik Kenti üstleniyor. Emine Yıldırım, fanteziyle mitolojinin, mizahla kederin birbirine karıştığı ilk uzun metraj filmiyle Tokyo Film Festivali’nin Asya’nın Geleceği bölümünde En İyi Film Ödülü’nü kazandı ve İstanbul Film Festivali’nde SİYAD Ödülü’ne değer görüldü.

Başlama Vuruşu (Kick Off) / Roser Corella, Stefano Obino

Başlama Vuruşu, Kırgızistan’ın Kök-Taş köyündeki kadınların ataerkil normlara futbol oynayarak karşı koymasını anlatıyor. Bu çalışkan kadınlar nihayet evleri ve aileleri dışında tutkulu bir uğraş buluyor, açık havada spor yapmanın tadını çıkarıyor ve takım ruhunu paylaşıyorlar. Kamera bir yandan kadınların gündelik hayatlarını gözlemlerken bir yandan da rengarenk geleneksel giysileri içinde bir topun peşinde koşma heveslerini yakalıyor. Roser Corella ve Stefano Obino geleneklere bağlı muhafazakâr bir toplumda kadınların erkeklere ayrılmış bir alanı nasıl işgal ettiklerini ve sinemaya ustalıkla aktarıyor. Başlama Vuruşu, kadınların biraz destek ve yüreklendirmeyle hayatlarını ve içinde yaşadıkları toplumu nasıl dönüştürebileceklerini kanıtlıyor.

Ay (Moon) / Kurdwin Ayub

Irak doğumlu Avusturyalı yönetmen Kurdwin Ayub, Güneş, Ay ve Yıldızlar üçlemesinin ikinci filmi Ay ile 2024 Locarno Film Festivali’nde Jüri Özel Ödülü kazandı. Ay, bir dövüş sanatları eğitmeniyle üç Ürdünlü kızkardeşin sıradışı ilişkisine odaklanan bir politik gerilim. Yarışmacı olarak kariyerinin sonuna gelen ve yaşadığı Avusturya kasabasında yeni bir hayat kurmak için olanakları kısıtlı olan Sarah, bir Arap işadamının alışılmadık teklifinin üstüne atlıyor. Ürdün’de bir otelde kalan Sarah her gün büyük bir konağa götürülüyor ama sözleşmesi gereği evin çoğu bölümüne ayak basması yasak. Onu asıl şaşırtan yakın dövüş dersi vereceği üç kızkardeşin sadece televizyon izlemekle ilgilenmesi ve yalnızca alışveriş merkezine gitmeye izinli olması. Ayub, kafes metaforunu kullanarak izleyiciyi bu gizemli anlatının koridorlarında merak içinde dolaştırıyor.

Naima / Anna Thommen

Kadın, göçmen, boşanmış bir anne, diploması tanınmayan eğitimli bir insan olmak Naima’yı kendisini defalarca baştan yaratmak zorunda bırakır. İsviçre vatandaşı eşiyle birlikte Venezuela’da şirket sahibi olan Naima, ülkedeki kriz nedeniyle İsviçre’ye taşınmak zorunda kalır. Pazarlama diploması tanınmaz, boşandıktan sonra düşük gelirli işlerle geçinmeye çalışır. Çocuklarından ayrı düşer. Ama Naima mücadeleden vazgeçmez, kendisi ve çocukları için yeni hedefler koyar önüne. Hemşirelik eğitimi almaya başlar. Yönetmen Anna Thommen, DOK Leipzig’de prömiyerini yapan bu etkileyici belgeselde Naima’nın kadın olarak gücünü ve Latin Amerikalı ruhunu yansıtıyor.

Su Yüzü (On The Water Surface) / Zeynep Köprülü

Zeynep Köprülü ilk uzun metrajlı filminde geçmişi kabullenip ileriye bakmakta zorlanan, bir türlü büyüyemeyen bir karakteri tasvir ediyor. Fransa’da bohem bir hayat süren, fotoğrafçılık yapan Deniz, dışarıdan göründüğünün aksine yetersizlik duygusuyla baş etmeye çalışıyor. Annesinin düğünü için doğduğu kasabaya döndüğünde geçmişinde yaşadığı travmalarla yüzleşmek zorunda kalıyor. İnişli çıkışlı bir yapıya sahip olan anne-kız ilişkisinin yaralayıcı ve iyileştirici yönlerini ele alan filmde, su altında kalma ve su yüzüne çıkamama, adı Deniz olan karakterin ruh durumunu temsil eden bir metafor olarak kullanılıyor. Nazan Kesal ile Cemre Ebüziyya’nın sorunlu bir anne-kızı canlandırdığı film, Creteil Kadın Filmleri Festivali’nden İzleyici Ödülü ile döndü.

Bankamızı Tercih Ettiğiniz İçin Teşekkür Ederiz (Thank You for Banking with Us) / Laila Abbas

Filistinli yönetmen Laila Abbas’ın ilk uzun metraj filmi, ölen babalarının banka hesabındaki parayı çekmeye çalışan iki kızkardeş hakkında bir kara komedi. Noura ve Mariam her zaman iyi geçinemeyen iki kız kardeş, öte yandan hayatları boyunca yaşlı babalarına baktıktan sonra, ABD’de ailesine yabancılaşmış olan ağabeylerinin sırf erkek olduğu için şeriat hukukuna göre mirası hak ettiğini düşünmüyorlar. Babalarının ölüm haberini olabildiğince geciktirerek banka hesabına erişmenin bir yolunu arıyorlar. Ramallah’ta geçen bu hiciv, Müslüman-Filistinli orta sınıf hayatının ve aile yapısının iç yüzüne bir pencere açıyor.

Görünmeyen Şeylerin Doğası (The Nature of Invisible Things) / Rafaela Camelo

Kadınların dostluğu ve dayanışması, anne-kız ilişkileri, kadınları saran aura ve güç, doğum ve ölüm döngüsü bu dokunaklı Brezilya yapımının özünü oluşturuyor. Rafaela Camelo, Berlin Film Festivali Generation Kplus bölümünde yarışan ilk uzun metrajlı filminde iki kız çocuğuyla onların annelerine odaklanıyor. Ona bakacak başka kimsesi olmadığı için tatilini hemşire annesi Antonia’nın çalıştığı hastanede geçiren Gloria ile bir tür mistik şifacı olan ve Alzheimer tedavisi gören büyükannesi Bisa’yı ziyarete gelen Sofia arkadaş oluyor. Sofia’nın annesi Simone, Bisa’yı şehir dışındaki evine götürmek zorunda kaldığında Antonia ona hasta bakımı için destek veriyor.

Çirkin Üvey Kardeş (The Ugly Stepsister) / Emilie Blichfeldt

Norveçli yönetmen Emilie Blichfeldt, Grimm Kardeşlerin Külkedisi masalını modernize ederek karanlık bir body horror filmine dönüştürdü. Filmin ana karakteri, masaldaki Külkedisi’nin yerine geçen Agnes’in Prens’e aşık olan üvey ablalarından Elvira. Yakın zamanda bir şiir kitabı yayınlayan Prens’in gönlünü kazanmak ve güzel üvey kız kardeşi Agnes ile rekabet etmek için her yolu denemeye hazır. Elvira’nın güzellik çılgınlığı gore sınırlarını zorlarken ailenin sosyo-ekonomik durumu ve balonun politik yönü bu fantastik filme gerçekçi bir boyut kazandırıyor.

Pembesiz Mavisiz

Hayalperestler (Dreamers) / Joy Gharoro-Akpojotor

Nijeryalı Isio, İngiltere’de iki yıl boyunca kayıt dışı göçmen olarak yaşadıktan sonra Hatchworth Gözaltı Merkezi’ne gönderilir. Adil bir sığınma duruşması umuduyla, kurallara harfiyen uyduğu takdirde serbest kalacağına inanır, ta ki asi oda arkadaşı Farah onun bu saflığını sorgulayana kadar. Isio, Farah ve diğer tutuklular Nana ve Atefeh ile yakınlaştıkça, umut ve hayatta kalma arasındaki çizgi bulanıklaşır, Farah’a duyduğu sevgi her şeyi daha karmaşık hale getirir. Sığınma talebi reddedildiğinde Farah ona birlikte kaçmayı önerir ancak Isio tereddüt eder. Fakat acımasız gerçekler yaklaştıkça bozuk bir sisteme boyun eğmek ya da özgürlük için kendi yöntemleriyle savaşmak arasında seçim yapmak zorunda kalır. Hayalperestler, iyi bir yaşam şansı için verdiğimiz mücadeleyi ve bu uğurda göze aldığımız riski konu alan bir sevgi ve direniş hikâyesini anlatıyor.

Hatırladıkların / Melisa Kenanoğlu

Genç bir kız, kendini keşfettiği bir dönemde en yakın arkadaşının annesine aşık olur. Hayranlık duyarak onun gibi olmak ister ve bazı hatalar yaparak büyümeyi öğrenir.

Başını Dik Tut (Head Up) / Tuğçe Taşer

Başını Dik Tut, İstanbul’da yeniden bir araya gelen çocukluk arkadaşları Arya ve Zeynep’in, kendi hayatlarını kurma mücadelesini anlatıyor. Zeynep, baskıcı ailesinden kaçarak Arya’nın kurduğu sanat atölyesine sığınır. Arya, queer kimliğiyle sanatı bir arada yaşadığı bir topluluk kurmuştur. Zeynep, burada hem toplumun baskılarını hem de kendi iç çatışmalarını sorgular. Arya’nın dans performansı Zeynep’i derinden etkiler ve kendi yolunu çizmesi için ilham olur. Film, iki arkadaşın dostluk, özgürlük ve kendini bulma yolculuğunu işliyor.

Tavşan Tepesi (Sandbag Dam) / Čejen Černić Čanak

Hırvatistan’ın bir köyünde yaşayan Marko, babasının isteği doğrultusunda mezun olduktan sonra araba tamircisi olmaya hazırlanmaktadır. Ancak görünüşte dengeli ilerleyen hayatını altüst eden iki olay gerçekleşir: köyü tehdit eden sel felaketi ve yasak ilk aşkı Slaven’ın babasının cenazesi için köye dönüşü. Kız arkadaşı Petra’ya ve yaklaşan spor turnuvasına odaklanmaya çalışan Marko’nun iç çatışmaları, sel sularıyla birlikte derinleşir. Köylüler evlerinin etrafına kum torbalarından setler inşa ederken, Marko da duygularını bastırmak için kendi içinde bir set örmeye başlar.

Yakın Plan

Arkadaşım Pınar / Eylem Şen

Pınar Gültekin, 16 Temmuz 2020 günü Muğla’nın Ula ilçesinde kayboldu ve cansız bedeni 21 Temmuz 2020’de Menteşe ilçesinin kırsal ormanlık alanda bulundu. Katil Cemal Metin Avcı, Pınar’ı önce yaralamış, sonra yakmış ve son olarak da üstüne beton dökmüştü. Kadın cinayetlerinin temelinde yatan erkek egemen bakış açısını görünür kılmak, cezasızlığın yarattığı etkileri göstermek, kadın dayanışmasını rolünü ve dava takibinin kadın mücadelesi açısından önemini göstermek için Pınar Gültekin davasını merkeze alarak geçmişte yaşanmış cinayetlere de değinen, bu alanda kadın mücadelesi sayesinde kat edilen mesafeyi görünür kılan bu belgesel aynı zamanda arkadaşlarının Pınar’ı unutturmamak için gösterdikleri çabanın anlatısıdır.

Biz Radyoyu Çok Sevdik / Nazan Haydari, Özden Cankaya, Cem Hakverdi

Radyo yayıncılığını bir mücadele alanı olarak tanımlayarak hikâyesini 1970’lerde radyo yayıncılığı yapan kadınların anlatıları üzerinden inşa eden Biz Radyoyu Çok Sevdik belgeselinin çıkış noktası “Türkiye Tarihinde Kadın Radyocular” başlıklı sözlü tarih projesi. 1970’li yıllarda açılan bir sınavla TRT Radyo’da çalışmaya başlayan kadınların o döneme dair tanıklıklarına odaklanan belgesel, kadın radyo çalışanlarının deneyimlerini aktarmanın yanında dönemin toplumsal ve siyasi ortamına da ışık tutuyor.

Ceyar’ı Kim Öldürdü? / Gül Abus Semerci

Bu belgesel, Türk dizi sektörünün tutkulu hayranlarına yakından bakıyor. Dizi fanlarının oyunculara, hatta senaryonun akışına müdahale edecek kadar kendilerini hikâyelere ait hissetmeleri, belgeselin merkezinde yer alıyor. Hayranların bu tutkunun peşinde dizi senaristlerine yönelik sosyal medya kampanyaları başlatmaları ve favori karakterlerini “kurtarma” çabaları, bu bağlılığın ne denli güçlü olduğunu gösteriyor. Öte yandan sektör temsilcilerinin fanlara dair yorumları ve profesyonel dünyalarının soğuk yüzü farklı bir cepheyi yansıtıyor. Hayranlık ve kibir, bağlanma ve mesafe gibi zıtlıkların bir arada yaşandığı bu dinamik, dizi dünyasına ve fanlarına dair bir portre sunuyor.

GotûbêJin / Nimet Gatar

Dersim, Amed ve Van’da düzenledikleri gezici sinema gösterimlerinde Kürt sinemasından seçkilerini bazen bir köy evinin duvarında, bazen şehir merkezindeki bir salonda izleyicisine ulaştırmak üzere yola çıkan belgesel ekibi, Base, Berfe, Nigar, Helun, Emine, Jiyan ve birçok kadın karakterin filmlerden taşan hikâyesini üç farklı şehirdeki kadınlara ulaştırdı. Sadece kadınlara açık olan film gösterimlerinde kadın kadına söyleşildi ve belgeselin adı da GotûbêJin konuldu. Daha önce Kürt sineması örnekleriyle karşılaşmamış olan çoğu kadın izleyicinin atölyelerde kurdukları diyaloglar, filmlerde kadın ve erkek temsilleri üzerine yaptıkları yorumlar, katılımcıların kendi yaşamları üzerinden masaya yatırdığı erkeklik sorununu, patriyarkanın ne olduğu ve buna dair eleştirileri, yaşamlarımızdaki sorunun kaynağı neydi ve çözüm ne olmalıydı sorgulaması yanında, belgesel kendi yaşamlarından stran’larla dengbêj kadınları da anlatıyor.

On Saniye / Ceylan Özgün Özçelik

On Saniye, bir öğretmenle bir velinin boş bir sınıftaki düellosu. Çocuğu ülkenin en prestijli özel okullarından birinden atılan zengin, güçlü ve güzel anne, rehberlik öğretmeniyle yüzleşiyor. Fikir teatisinden tartışmaya, tartışmadan kavgaya dönüşen bu yüzleşmede gerilim giderek tırmanıyor. Senaryo sosyal sınıfların güncel durumuna, servet dağılımı ve eğitimdeki eşitsizliğe, plütokrasi tehdidine gönderme yapıyor. Tek mekânda geçen film, gücünü diyaloglarından ve oyunculuklardan alıyor.

Seva / Nesime Karateke

Belgesel deprem sonrası Antakya’nın yaralarını sarmaya çalışan insanların hikayelerini belirsizlik, boşluk, yas, filizlenme ve iyileşme kavramları etrafında inceliyor. Özellikle kadınların, çocukların ve gençlerin deneyimlerine odaklanan film, yıkımın ardından hayata tutunma çabalarını ve umudu yeniden yeşertme mücadelesini ele alıyor. Sanatın ve yaratıcı ifadenin iyileştirici gücünden beslenen bu yolculukta, toplumsal dayanışmanın ve kolektif üretimin önemi vurgulanıyor. Belgesel, Antakya’nın harabelerinden doğan yeni yaşam filizlerini takip ederken, insanların acıyla baş etme biçimlerini, direnişlerini ve dönüşümlerini samimi bir dille aktarıyor.

Oyunbozanlar

Hiçbir Şey Normal Değil / Ceylan Özgün Özçelik

Belgesel ve kurmaca arasında gezinen Hiçbir Şey Normal Değil, dünyanın ilk “çevre dostu” otellerinden Naturland’ın absürt ve tartışmalı bir portresini sunuyor. 1990’ların en popüler tatil köylerinden biri olan, oyunbaz mimarisiyle ünlü Naturland, 2014’te ardında karanlık sırlar bırakarak kaderine terk edildi. Otelin trajik olaylar ve bitmek bilmeyen tuhaflıklarla dolu otuz yıllık tarihini odağına alan bu atmosferik film, bir ütopyanın nasıl distopyaya dönüştüğünü mekân ile hafıza, tüketim ile yıkım, devlet ile siyaset ilintilerini de kurarak anlatıyor.

Kara Kutu Günlükleri (Black Box Diaries) / Shiori Itô

Japon gazeteci Shiori Itô’nun hem haberci hem bir tecavüz kurbanı olarak beş yıllık mücadelesi, tüm kadınlara örnek olacak nitelikte. Tek silahı bir akıllı telefon ve tek güç kaynağı haklılığı olan Itô, Japonya’da #MeToo hareketinin öncüsü oldu. Itô’nun saldırıya uğradığı 2015 yılındaki yasaya göre Japonya’daki cinsel rüşt yaşının hâlâ 13 olması ve tecavüzcünün Başbakan Shinzo Abe’ye en yakın medya mensubu olarak tanınan, başbakanın biyografisini yazan Noriyuki Yamaguchi olması, Itô’nun mücadelesini daha zor ve riskli hale getirdi. Kara Kutu adlı bir kitap da yazan Ito, 2024 Sundance Film Festivali’ni sarsan ve En İyi Uzun Metrajlı Belgesel Oscar’ına aday gösterilen bu filmde, yirmi yedi yaşından otuz üç yaşına kadar yaşadıklarının dökümünü yapıyor.

Orenda / Pirjo Honkasalo

Finlandiyalı usta Pirjo Honkasalo’nun Beton Gece’den on yıl sonra yaptığı ilk kurmaca olan Orenda’da, başrolü Aki Kaurismaki’nin Sararmış Yapraklar filmindeki üstün performansına hayran olduğumuz Alma Pöysti üstleniyor. Film, bir opera sanatçısının, eşinin ölümünden sonra onun büyüdüğü adadaki ruhani rehberi olan, sıradışı rahibe başvurmasıyla başlayan süreci konu alıyor. Orenda adını genel olarak Kuzey Amerikalı Iroki kabilesine atfedilen kadim bir inançtan alıyor: Bütün canlıların kaynağı olan ve hepsini sarmalayan güç ya da enerjiden. Olaydan çok duygulara ve fikirlere odaklanan bu felsefi film, görsel estetiğiyle içeriğini pekiştiriyor.

Boşluktaki Bedenler (Stray Bodies) / Elina Psykou

Boşluktaki Bedenler, kiliselerin, siyasi partilerin, sivil toplum kuruluşlarının bireyin hak ve özgürlüklerini hiçe sayarak yaptıkları propagandalarla doğrudan vicdanları hedef almalarını, karar alma süreçlerini etkilemeye çalışmalarını, zaten hayatlarının kırılgan bir döneminde bulunan insanların, öncelikle de kadınların bu nedenle yaşadıkları çelişkiyi ve çektiği acıyı bütün yönleriyle anlatıyor. Bu yaratıcı hibrit belgesel, AB üyesi devletlerin kürtaj, tüp bebek ve ötanazi yasalarındaki tutarsızlıklar nedeniyle bir ülkeden diğerine giden kadınları takip ediyor. Elina Psykou, bedenin özerkliğinin altını çizen hak ve özgürlük temelli bir ‘kadın filmi’ yaparken meşru karşı görüşlere de yer veriyor. Yönetmenin önceki filmleri gibi Yunan Tuhaf Dalgası akımından izler taşıyan belgesel, etik yaklaşımının sağlamlığının yanı sıra, disiplinlerarası öğeler barındıran, özgün bir anlatı.

Buzlar Kraliçesi (The Ice Tower) / Lucile Hadzihalilović

Hans Christian Andersen’in Karlar Kraliçesi masalını temel alan Buzlar Kraliçesi, sinemanın modern zamanlarda peri masallarının yerini aldığının bilinciyle yapıldı. Lucille Hadžihalilović, 2025 Berlin Film Festivali’nde Altın Ayı için yarışan bu psikolojik gerilimde gerçeklik, masal ve hayallerin karanlık bir harmanını sunuyor. Marion Cotillard bu filmde, kendi kişiliği canlandırdığı Buzlar Kraliçesi karakterine benzeyen, kaprisli bir film yıldızı rolünde. Koruyucu aile evinden kaçıp sığındığı film stüdyosunda birdenbire en sevdiği masalın kahramanını karşısında bulan Jeanne’ı (Clara Pacini) büyülüyor.

Telefon Çaldığında (When the Phone Rang) / Iva Radivojević

Iva Radivojević’in sınıflandırılamayan filmi Telefon Çaldığında bir anı filmi, bir büyüme dramı ve eski Yugoslavya’nın öznel bir tarihi. Film, adını aldığı telefon çağrılarıyla ilerleyen özgün bir anlatıya sahip. Telefon ilk kez 1992 yılında, günümüz Sırbistan’ının Novi Sad kentinde çalıyor ve on bir yaşındaki Lana dedesinin ölüm haberiyle sarsılıyor. Lana’nın ve ailesinin öyküsünün parçaları her telefon çalışında tamamlanıyor. Yönetmen Radivojević, Telefon Çaldığında’yı Novi Sad’ın adeta ’90’lardan bu yana değişmemiş mahallelerinde, 16mm film olarak çekti. Böylece geçmiş ile gelecek arasındaki sınırları muğlaklaştırdı. Arabulucu romanında L.P. Hartley: “Geçmiş yabancı bir ülkedir, orada her şeyi farklı yaparlar,” diye yazmıştı. Telefon Çaldığında her şeyin aynı kaldığı kayıp bir ülkede geçiyor.

Hafızanın Direnişi

Çalınan Gezegenim (My Stolen Planet) / Farahnaz Sharifi

Çalınan Gezegenim, yönetmen Ferahnaz Şerifi’nin İran İslam Devrimi’nden sonra ülkedeki kadınların hayatının nasıl değiştiğini anlattığı, duygu yüklü bir belgesel. Bir yanıyla kişisel bir günce, bir yanıyla resmi ideolojiye alternatif bir sivil arşiv. İran’daki kamusal hayatı okula başlayana dek ev içinde sürdüğü hayatla kıyaslayınca başka bir gezegen olarak tanımlayacak kadar farklı bulan Şerifi, yetişkin bir yönetmen olarak bize derlediği arşiv kayıtlarıyla kendi gezegeninin neye benzediğini hatırlatıyor. Çalınan Gezegenim, Şerifi’nin doğduğu yıl yapılan İslam devriminin getirdiği hicap zorunluluğuna karşı çıkan kadınların miting görüntüleriyle başlıyor, 2022’de Mehsa Jina Emini’nin katledilmesiyle zirveye çıkan aynı amaçlı protestolarla sona eriyor. Çeşitli aile kutlamalarının 8mm görüntülerini, bir zamanlar polis baskını korkusu olmadan herkesin dilediği gibi giyindiği, yiyip içtiği, müzik çalıp dans ettiği seküler bir ülkenin unutturulmaya çalışılan imgelerini günümüzün baskılarıyla karşılaştırıyor.

Sınırdaki Yıldız (Star On The Border) / Bêrîvan Saruhan

Mardin’in sınıra sıfır noktasındaki “Dirbesiyê” adlı yerleşim yeri askeri-politik gelişmelerin etkisiyle değişip dönüşmek zorunda kaldı. Bu değişimlerin en ironik örneklerinden biri de 1993 yılında evlerin pencere korkuluklarında bulunan yıldız simgesinin siyasi bir sembol olduğu gerekçesiyle sakıncalı bulunması ve pencerelerden sökülmesi için köye askeri kuvvetler tarafından baskınlar yapılmasıydı.

The Ban / Roisin Agnew

IRA saldırılarının ardından İngiliz Hükümeti, 1988’de Sinn Féin ve diğer paramiliter grupların temsilcilerinin medyada konuşmasını engelleyen bir yayın yasağı getirdi. Fakat ilginç bir yasal boşluk sayesinde yasağın üstesinden gelmek mümkündü; yasaklı kişiler, aktörler tarafından yeniden seslendirilebiliyordu. Gerry Adams ve Stephen Rea gibi önemli isimlerle yapılan güncel röportajları ve daha önce yayınlanmamış arşiv görüntülerini de içeren belgesel, terör tehdidinin sansürü meşrulaştırmak için nasıl kullanıldığını irdelerken, günümüzle çarpıcı benzerlikler kuruyor.

Mölln Mektupları (The Moelln Letters) / Martina Priessner

1992 yılı Kasım ayında, Almanya’nın Mölln kentindeki ırkçı bir kundaklama bir aileyi yok etti. Bu trajik olayın ardından kente yağan binlerce taziye ve dayanışma mektubu yaklaşık otuz yıl kent arşivinde kaldı. Yıllarca İstanbul’da yaşayan ve çalışan yönetmen Martina Priessner, Mölln Mektupları belgeselinde kundaklama olayında aile bireylerini kaybeden Arslan kardeşlerin bu mektuplardan haberdar olup onları gönderen kişilerin üçüyle tanışmalarını konu alıyor. Karakterlerinin çocuk yaşta geçirdiği travmayı hassasiyetle ele alan Priessner, söz konusu büyük dayanışmanın farkında olmadan büyüyen Arslan kardeşlerin bakış açılarını yansıtmaya özen gösteriyor. Mölln Mektupları prömiyerini yaptığı 2025 Berlin Film Festivali’nde Uluslararası Af Örgütü Ödülü’nü kazandı.

Şehir ve Mesih / Aylin Kuryel & Raşel Meseri

On yedinci yüzyılda kendini mesih ilan edip İzmir’den Kudüs’e, Amsterdam’dan Kahire’ye farklı şehirlerde pek çok takipçi edinen Yahudi haham Sabetay Sevi’nin hikâyesinden yola çıkan bu deneme-film, izleyiciyi Sevi’nin İzmir’in Agora bölgesinde doğduğu ve yakın zamanda restore edilen evinin çevresinde bir yolculuğa çıkarıyor. Sabetay Sevi figürü etrafında tetiklenen hafıza tanıklıkları, resmi tarihçe dışlananlara, kulaktan kulağa dolaşan şehir efsanelerine ve bölgenin geçmişine dair ipuçları taşıyor.

Üçüncü Gurbet / Mediha Güzelgün

Savaştan ve çatışmalardan en fazla etkilenenler kadınlar ve çocuklardır… Maraş katliamı pek çok insanın yaşamını yitirmesine, daha fazla insanın da evini yurdunu, malını mülkünü ve hafızasını kaybetmesine neden oldu, bir göç dalgası başlattı. Üçüncü Gurbet, katliamı yaşayan kadınların travmalarını kayıt altına almak amacıyla halen Maraş’ta yaşayan veya Maraş’tan göç etmiş kadınların izini yönetmenin ailesinden başlayarak takip ediyor. Travmanın genler aracılığıyla gelecek kuşaklara aktarıldığı bilgisiyle çevrenin travma üzerindeki etkisini de konu alan film yüzleşme, affetme, zaman ve göçün travmanın unutulması üzerindeki etkisini de inceliyor.

Olay Yeri: Aile

Castillo / Abigail Mallia

Babasının ölümünün ardından Amanda, uzun süredir görüşmediği annesini bulur ve annesi daha ilk karşılaşmalarında, 1980’lerde K. Penza adıyla popüler romanlar yazan kız kardeşinin cinayete kurban gitmesinin intikamını almak için iki adamı öldürdüğünü itiraf eder. Amanda geçmişin yaralarıyla yüzleşirken, aile tarihini lekeleyen karanlığın içine çekildiğini fark eder. Clare Azzopardi’nin Castillo romanını önce Şubat 2022’de Spazju Kreattiv’de sahnelenen bir tiyatro oyununa uyarlayan Maltalı bağımsız yapım şirketi Take//Two, hikâyeyi şimdi de aynı oyuncu kadrosuyla uzun metraj bir filme uyarladı.

Gülizar / Belkıs Bayrak

Gülizar, bir kadının yaşadığı duygusal travmayı, gösterdiği ya da gösteremediği tepkiyi, yalnızlığını ve isyanını film diline incelikle aktarmayı başaran bir yapım. Gülizar, evlilik hazırlıkları için Kosovo’ya giderken yolda bir cinsel saldırıya uğrar ancak bu elim olayı zihninde bastırır. Belkıs Bayrak’ın diyalogları son derece ekonomik biçimde kullandığı ve oyuncuların sözsüz performansına ağırlık verdiği filmde, Gülizar’ı canlandıran Ecem Uzun büyük bir başarı gösteriyor. Kadının gücünü ve sessiz direnişini kabullenemeyen ataerkil topluma yönelen bu zarif eleştiri İran sinemasının en iyi örnekleriyle kıyaslanıyor.

Babalık İzni (Paternal Leave) / Alissa Jung

Almanya’da babasız büyüyen on beş yaşındaki Leo, hiç görmediği İtalyan babası Paolo’yu Emilia-Romagna Rivierası’nın ıssız kış plajlarında bulur. Babasını kapatılmış bir plaj barında bulan Leo’nun bu ani ziyareti, Paolo’yu ikilemde bırakır; Leo’yla ve kurduğu yeni ailesiyle ilişkisini dengeleme mücadelesi başlar. Başta yalnızca sorularına cevap arayan Leo, zamanla babasının hayatında yer edinmeyi arzular ve sahil kasabasında plansızca kalmaya başlar. Yavaş yavaş yakınlaşan ikili ortak yönlerini keşfeder fakat Paolo’nun küçük kızını Leo’ya tercih etmesi eski yaraları deşer. Yaşanan sert yüzleşme acılarını su yüzüne çıkarır, fakat bu kaos içinde baba ve kız geçmişin seçimleriyle yüzleşir ve terk edilmişliğin ağırlığıyla kırılgan bir uzlaşma ihtimali arasında, küçük ama anlamlı bir adım atarlar.

Vermiglio / Maura Delpero

Gümüş Aslan’ı kazanan ve İkinci Dünya Savaşı’nda İtalya kırsalında bir aile dramı olan ve adını geçtiği mekândan alan Vermiglio, İtalyan sinemasının büyük ustaları Ermanno Olma ve Taviani Biraderler’in işleriyle kıyaslanıyor. Film köy öğretmeni Cesare ile geniş ailesinin zorluklar içinde geçen hayatına odaklanıyor. Öğrencilerine derste Vivaldi’nin Dört Mevsim’ini dinleten ve yedi çocuğuna yiyecek yerine plak almayı tercih eden bir karakter Cesare… Dağlık bölgenin muhteşem manzarası ve mevsimlerin geçişiyle izleyiciyi büyüleyen Vermiglio, güzelliğin ardında kadınların çilesini, hamileliğin, doğumun, bebek kaybının acılarını saklıyor.

Kısa Olmazsa Olmaz

Dank / Tuvana Simin Günay

İstanbul’da yalnız yaşayan Nergis, evine bir çamaşır makinesi alır. Hamal Süleyman makineyi eve taşımakta zorlanınca, Nergis mahcup hisseder ve ona acımaya başlar. Mahcubiyet hissiyle Süleyman’a yardım edip nezaket gösterir. Süleyman, bu aşırı nezaket ve sohbete davet edilmenin cesaretiyle, diyaloğu samimileştirir. Baştan beri sıcak davranan Nergis ise, Süleyman’ın yakın davranmasından rahatsız olarak gardını alır. Tam olarak anlamlandırılamayan bu sohbet etme çabası içinde ikilinin arasındaki sınırlar kaybolmaya ve ortam giderek gerilmeye başlar.

Dilan Hakkında Konuşmalıyız / Umut Şilan Oğurlu

Yakında 30 yaşına girecek olan, annesiyle birlikte yaşayan ve amcasının emlak ofisinde çalışan Dilan, potansiyelini gerçekleştiremediğini düşünmektedir. Sorunu ortaya çıkarmaya çalışan bir belgesel ekibi onu takip etmeye başlar.

Günaydın Anne / Oben Yılmaz

İki kız kardeş, hiçliğin ortasındaki koca bir çiftlikte annelerinin sevgisini kazanmak için birbirleriyle gizli bir mücadeleye girerler. Aile, kız kardeşlerden birinin talihsiz bir kaza sonucu bataklığa saplandığı gün geri dönüşü olmayacak şekilde sarsılır.

İstanbul Sözleşmesi Yaşatır! / Esra Yıldız

İstanbul Sözleşmesi Yaşatır! belgesel filmi İstanbul Sözleşmesi fikrini ortaya çıkaran koşullardan başlayarak sözleşmenin yazım sürecini, içeriğini ve Türkiye’nin sözleşmeden çekilme sürecini mercek altına alıyor ve şu soruyu yükseltiyor: Peki şimdi nereye?

Kabuk / Sema Güler

Leyla (28), erkek şiddetine maruz kalmış ve kendisini bir süredir evine kapatmış genç bir ressamdır. Yüzündeki yaralar iyileşmeye yüz tutmuştur ancak Leyla, yaşadığı travmanın etkilerinden kurtulamamış, kendini hayattan soyutlamıştır. Mutlu olduğu zamanları kendisine hatırlatan ve bu yüzden artık görmeye tahammül edemediği otoportresini çöpe atması, beklenmedik bir dizi olayın gelişmesine neden olur. Leyla, gerçeğiyle yüzleşmek ve bir seçim yapmak durumunda kalır.

Kurtlar / Ecre Begüm Bayrak

Kaymakam Behçet ve senarist eşi Ilgın, köylülerin, çocuklarının içine düşüp boğulduğu bir su kanalının boşaltılması için kendilerine baskı yaptıkları bir köye yerleşir. Behçet olaydaki sorumluluğunu reddedip çocuklarının ölümünden köylüleri sorumlu tutarken, Ilgın her şeyin dışında kalır ve olanları bir senaryo malzemesine dönüştürür. Köylüler çocuklarının intikamını almakta kararlıdır.

Mükemmel / Ece Dizdar

Doğum yaptıktan iki gün sonra lohusa Azra, oğlunu derhal sünnet ettirmesi yönünde eşi, kayınvalidesi, doktorlar ve gözle görülmese de çoğunluğu Müslüman olan toplum tarafından baskı altında hisseder. Doğum hormonlarının da yadsınamaz etkisiyle, köşeye sıkıştıkça kendini, bebeğini korumak için içgüdüsel tepkiler verirken bulur.

Neredeyse Kesinlikle Yanlış / Cansu Baydar

Suriye’deki savaştan kaçan Hanna ve küçük kardeşi Nader, İstanbul’un kaotik ortamında harabeye dönmüş bir evde hayata tutunmaya çalışırlar. Dolapdere’de bir kuaför salonunda tırnak tasarımcılığı yaparak geçimini sağlayan Hanna, bir yandan Almanya’ya gitme hayalleri kurarken, bir gece İbo adlı genç bir adamla karşılaşır. Tutkulu bir şekilde başlayan bu gece, Hanna’yı kimliği ve arzularıyla kardeşinin ihtiyaçları arasında yeni bir denge kurmaya zorlar.

Yorum Yapın

Bunlar da İlginizi Çekebilir