Orta Kuşağın Unutulmaz Filmleri: 1980 ve 1990’lı Yıllarda Türk Sineması

Yazan: Berna Balkaya

 

Alışılmışın dışına çıkmak, hayal gücünün sınırlarınız zorlamak ve beklenenin dışında kalanı yapmak; bu tabirlerin hepsi bana 80’li ve 90’lı yılların Türk sinemasını hatırlatıyor. Değişime kucak açan cesur yönetmenler ve oynadığı her filmde rolünün hakkını veren oyuncular.

1980’li yıllar 90’lı yıllara göre daha şanslıydı diyebiliriz. 1991 yılına gelindiğinde aniden düşen film sayısı değişen Türk sineması algısını ele veriyor. Siyasete ve toplumun sorunlarına eğilen filmler ise döneminde unutulmaz izler bırakıyor.

Ömer Lütfi Akad, kariyerini noktalayıp eğitimci olmaya karar verirken, Osman F. Seden televizyona geçmeyi tercih etmişti. Halit Refiğ, Memduh Ün gibi isimler çalışmalarını seyrekleştirirken, Atıf Yılmaz ise çalışmalarına hız kesmeden devam etti. Bir dönemin kapanıp, yeni dönemin açıldığının en önemli göstergesi işte bu yönetmenlerin içlerinde yaşadıkları değişimdi.

1987 yılı Türk sineması açısından en verimli yıl sayılabilir. Daha doğrusu yeni yönetmenlerin sektöre atılması açısından diyebiliriz. Aralarında Atilla Akarsu, Aydemir Akbaş, Zülfü Livaneli ve Engin Ayça gibi isimlerin bulunduğu 16 yeni yönetmen ilk filmlerini bu yıl çektiler.

1991 yılından 1995 yılına kadar ise içlerinde Reha Erdem, Yeşim Ustaoğlu, Zeki Demirkubuz, Derviş Zaim ve Nuri Bilge Ceylan gibi ortalama sayısı otuzu bulan yeni yönetmenler piyasada yerini aldı.

Türk sinemasının o yıllarından bu yıllarına gelen en değerli gelenek ise, maalesef hükümetin sinemaya olan desteği yeterli gelmediği için bütün yönetmenlerin kendi filmlerinin yapımcıları olmayı istemeleri ve tüm zorluklara rağmen üretmeye ve sinemamızı ayakta tutmaya çalışmaları. Yazarlıktan, kısa filmcilikten ya da sinema – tv ekolünden gelen bu yönetmenler, tüm imkansızlıklarına rağmen büyük bir potansiyele sahip olan Türk sinemasını ayakta tutmayı başarmış ve ona yeni bir soluk getirmişlerdir.

80’li ve 90’lı yılların gümbür gümbür geldiklerini gösteren bir de manifestosu vardı: “Yeşilçam öldü, yaşasın Türk sineması!” Bu dönemde yönetmenlerin zorunlu olarak kendi yapımcıları olması ise aslında sinemada daha özgür bir ifadesinin kapısını açmıştır. Bu dönemde kişisellik ön plana çıkmış, bireyin yalnızlığı ve çaresizliğinden fazlasıyla dem vurulmuştur.

Fazlasıyla entel bir sinema yaratmış olsa da 80’li ve 90’lı yılların kalbimizde yeri çok ayrı. O yılların unutulmaz filmlerine kısaca bir göz atalım istedim. Unutulan değerlerin hatırlanması açısından gelin geçmişe doğru yola çıkalım.

Dönersen Islık Çal / Orhan Oğuz (1992)

Orhan Oğuz’un filmlerini genellikle marjinal karakterlerinden hatırlıyoruz. Başrollerinde Fikret Kuşkan ve Mevlüt Demiryay’ın oynadığı film, genç bir travesti ve barmenlik yapan bir cücenin dostluğunu anlatıyor. Beyoğlu’nun gece dünyasındaki marjinal ilişkilere başarılı bir bakıştır bu film.

Amerikalı / Şerif Gören (1993)

Amerikalı filmi, 90’lı yılların üçüncü güldürüsü olma özelliğini taşıyor. Filmde Amerika’dan Türkiye’ye dönen bir dolar milyarderinin başına gelenleri izliyoruz. O sıralarda film, Hollywood sinemasında baş gösteren bazı filmler olan “Pretty Woman”, “Home Alone” gibi filmlere göndermeler barındırıyordu.

Ağır Roman / Mustafa Altıoklar (1997)

Metin Kaçan’ın aynı adlı romanından uyarlanan film, şüphesiz ki döneminin en ilgi çekenlerinden. Müjde Ar ve Okan Bayülgen’in başrollerini paylaştığı film, oyuncu kadrosunun göz kamaştırmasıyla da epey popüler olmuştu. Kolera Sokağı’nda geçen film, bol küfürlü konuşan karakterleri ve halk tipi bıçkın delikanlılarıyla geniş kitlelere ulaşmayı başardı.

Zengin Mutfağı / Başar Sabuncu (1988)

Tek bir mekanda, bir mutfakta geçen Zengin Mutfağı ise Şener Şen’in yorumladığı Lütfi Usta karakteri sayesinde unutulmazlar arasındaki yerini alıyor. 70’li yılların siyasal ve toplumsal resminin çizildiği film Lütfi Usta’nın etrafında gelişen olayları konu ediniyor. Bu arada filmi özleyenler için ise güzel bir haberim var, Şener Şen uzun yıllar sonunda aynı isimli oyunda, yine Lütfi Usta karakteriyle, bu defa tiyatro sahnesinde karşımızda!

Hamam / Ferzan Özpetek (1996)

Bir kısmı İtalya’da, büyük bir kısmı ise İstanbul’da geçen filmde Özpetek Doğu/Batı ikilemine kendince bir bakış açısı getirmiştir. Filmde mimar olan Francesco, teyzesinden miras kalan ev teslim almak için Türkiye’ye gelir ve Türk insanını keşfeder. Eşiyle bağları iyice kopmuş olan Francesco burada eşcinsel bir ilişkinin kollarında bulacaktır kendini.

Düttürü Dünya / Zeki Ökten (1988)

Bir gecekondu mahallesinde oturan ve zor yaşam şartları altında ezilen bir klarnetçinin hayatının anlatıldığı film izleyeni trajikomik bir yolculuğa çıkarıyor.

Camdan Kalp / Fehmi Yaşar (1990)

Başrollerini Genco Erkal ile Şerif Sezer’in üstlendiği film, yaptığı güncel göndermelerle anılıyor. Ha bir de Genco Erkal’ın unutulmaz performansıyla!

Uçurtmayı Vurmasınlar / Tunç Başaran (1989)

Yurtiçi ve yurtdışında bir sürü ödül kazanmış olan bu film, sanıyorum ki hepimizin kalbinde derin yaralar bırakmıştır. Feride Çiçekoğlu’nun aynı adlı romanından uyarlanan film, kadınlar hapishanesinde dar ve kısıtlı çevresi içinde, hayatı keşfetmeye çalışan bir çocuğun hikayesini anlatıyor. Nur Sürer’in müthiş performansı ise unutulmazlar arasındaki yerini alıyor.

Tabutta Rövaşata / Derviş Zaim (1996)

Tabutta Rövaşata kendi halinde ve küçük bir film olarak anılır. Ahmet Uğurlu, Tuncel Kurtiz, Ayşen Demir gibi isimlerin rol aldığı film adeta düşsel bir dünyada geçiyordu.

Gece, Melek ve Bizim Çocuklar / Atıf Yılmaz (1994)

Seks işçisi ve travestilerin yanı sıra toplumdan dışlanmış diğer insanları da ele alan film, hiçbir şekilde olmasa ismiyle insanın kalbini çalmaya yetiyor.

Hayallerim, Aşkım ve Sen / Atıf Yılmaz (1987)

Bir yeşilçam yıldızını anlatam film, öz eleştirel bir yapıda olsa da izleyiciye de istediğini düşünmesi için açık bir kapı bırakmıştır.

Masumiyet / Zeki Demirkubuz (1997)

Haluk Bilginer, Derya Alabora ve Güven Kıraç gibi isimlerin başrollerinde yer aldıkları ve bize adeta oyunculuk dersi verdiler diyebileceğimiz bir film Masumiyet. Film, hapishaneden çıkmış masum ve çaresiz bir genç, belalısını hapishaneden hapishaneye takip eden bir fahişe ile ona olan tutkusu yüzünden hayatını harcamış bir adamı konu alıyor.

Mayıs Sıkıntısı / Nuri Bilge Ceylan (1999)

Küçük bir kasabadaki insanların hepsi dertleriyle içlerine kapanmışlardır. Dertleri olsa da huzurları yerinde olan bu kasabaya bir gün bir çocuğun film çekmeye gelmesiyle her şey tersine dönecek ve olaylar başlayacaktır.

Aşk Filmlerinin Unutulmaz Yönetmeni / Yavuz Turgul (1990)

Yeşilçam’ı ve geçirmekte olduğu değişimi müthiş eleştirel bir gözle anlatıyor film. Eski yeşilçam filmleriyle ünlenmiş orta yaşlı ve ailevi sorunları olan bir yönetmen, piyasada esen entelektüel havaya girebilmek için kendine küçük bir ekip kurar fakat görür ki işler sadece bununla bitmiyor. Ve asıl film işte bundan sonra başlıyor.

İpekçe / Bilge Olgaç (1987)

Perihan Savaş’ın başrolünde yer aldığı film, küçük bir köye yerleşen ve köyün el üstünde tuttuğu bir fahişeyle ona aşık olan bir nakış ustasının öyküsünü şiirsel bir dille anlatıyor.

Cazibe Hanım’ın Gündüz Düşleri / İrfan Tözüm (1992)

Hale Soygazi ve Macit Koper’in başrollerini paylaştığı filmde, cinsel bunalımlar geçiren, yaşı geçkin ve tatminsiz bir kadının hikayesini izliyoruz.

İstanbul Kanatlarımın Altında / Mustafa Altıoklar (1995)

Ege Aydan, Zuhal Olcay, Beatrice Rico gibi isimlerin oyuncu kadrosunda yer aldığı film, Hezarfen Çelebi’nin fantastiğe kaçan uçma tutkusunu epey erotik bir atmosferde anlatıyor. Film çekildiği yıl sağ basında ağır eleştirilere maruz kalmıştı.

Akrebin Yolculuğu / Ömer Kavur (1996)

Akrebin Yolculuğu için yarım bir yol hikayesi diyebiliriz. Ya da kendini keşfe çıkmak. Kaybolan belgeleri ve unutulmuş kasabaları arayan bir saat tamircisi ve karşısına çıkan gizemli bir kadın. Film yarı fantastik dünyasıyla sizi alıp hiç bilinmeyen mekanlara götürüyor.

Yengeç Sepeti / Yavuz Özkan (1994)

Sadri Alışık, Mehmet Aslantuğ ve Macide Tanır gibi isimleri kadrosunda bulunduran film, uyum içinde görünen bir ailenin içten içe dağılan hikayesini anlatıyor.

A Ay / Reha Erdem (1989)

Reha Erdem’in ilk uzun metraj filmi olan A Ay, dar ve geleneksel bir çevre içinde annesiz büyüyen onbir yaşındaki Yekta’nın kendi dünyasını anlatıyor. Küçük kızın gözünden sürekli gizemli bir şekilde anlatılan film, şiirselliğiyle de göz dolduruyor.

İz / Yeşim Ustaoğlu (1993)

Yeşim Ustaoğlu’nun ilk uzun metraj filmi olan İz, sadece ilk film olarak değil adeta yeni bir türün doğumu olarak da Türk sinemasında sağlam bir yer edinmiştir. Karakollar, kuytu sokaklar, eski binalar derken çok başka alemlerde gezindiren bir film.

Hanım / Halit Refiğ (1988)

Göçmüş ve artık geri dönmeyeceklerini bildiğimiz birtakım değerleri yeniden gözden geçirmemizi isteyen filmde acı, sevgi, aşk, mutluluk, gençlik, yaşlılık gibi ikileme düşmüş konuları sorguluyoruz.

Eşkıya / Yavuz Turgul (1996)

Şener Şen ve Uğur Yücel’in müthiş performansları sayesinde defalarca izlediğimiz filmlerden biri oldu Eşkıya. Otuzbeş yıl önce bir ihbar sonucu Cudi dağlarında jandarma tarafından yakalanan Baran’ın hapisten çıktıktan sonra onu ihbar eden eski arkadaşı ve sevdiği kadını bulmak için büyük şehre gitmesi ve burada başına gelenleri anlatan film, büyük şehirdeki küçük hayatları eleştirel bir şekilde ele almasıyla da övgüyü fazlasıyla hak ediyor.

Mum Kokulu Kadınlar / İrfan Tözüm (1996)

Beşiktaş’ta bir konakta geçen film, birlikte büyüyen İhsan ve evlatlık Fatma’nın trajik aşk hikayesini anlatır.

Gizli Yüz / Ömer Kavur (1990)

Genç bir fotoğrafçı ilkin bir kadın hesabına bir yüz arayıp buluyor, sonra kadınlar birlikte kaybediyor ve bir arayışa çıkıyor. Yüzlere, maskelere, arayışlara ve şehirlere dair enteresan bir film.

Kaynakça: Türk Sinema Tarihi (Kabalcı Yayınları)

2 yorum

münir inselel 20 Nisan 2020 - 11:37

Anayurt oteli neden yok nasıl bir liste..

Cevapla
Deniz 20 Nisan 2020 - 18:03

Masumiyet’ten bahsedince; Kader’i es geçmek olmaz.
Masumiyet, Kader’den önce çekildi; ama Kader de Masumiyet’ten önce yazıldı.
O yüzden önce Kader’i; sonra da Masumiyet’i izlemekte fayda var.

Cevapla

Yorum Yapın

Bunlar da İlginizi Çekebilir