31. Adana Film Festivali’nde bu yıl en dikkat çeken ve salondaki seyircilerden çok olumlu tepki alan filmlerden biri de hiç şüphesiz Hikmet Kerem Özcan’ın yönetmenliğini yaptığı “Hakkı” filmiydi. Film, masumane gözüken bir Ege kasabasında geçiyor ve ana karakterimiz Hakkı’nın bahçesinde bir tarihi eser bulmasıyla her şey değişiyor. Daha fazlasını arayan Hakkı, bu saplantının içinde kayboldukça iyice içinden çıkılamaz bir noktaya saplanıyor. Hikmet Kerem Özcan hem komediyi hem gerilimi abartıya kaçmadan organik bir şekilde harmanlıyor bize. Bülent Emin Yarar’ın usta oyunculuğu sayesinde salona gelen herkesin aklında kalıyor Hakkı karakteri. Adana İzleyici Ödülü, FİLM-YÖN En İyi Yönetmen Ödülü ve Türkan Şoray Umut Veren Genç Kadın Oyuncu Ödülü’ne layık görülen “Hakkı” filminin yönetmeni Hikmet Kerem Özcan ile bir araya geldik ve filmi hakkında konuştuk.
Filmin çıkış noktası neydi? Soru-cevapta o bölgede bu tip olayların (definecilik) yaşandığını söylemiştin. Seni bu tip bir hikayeyi anlatmaya iten şey neydi?
Ege bölgesinde de Türkiye’nin diğer yörelerinde de zaten bu tarz hikayeler var. Benim burada anlatmak istediğim bu dönüşümü aktarmaktı. Bir dönüşümün hikayesini aktarmaktı. Bir insanın standart bir hayattan o noktaya nasıl gelebildiğini anlatmak istiyordum.
Senaryonun yazım aşamaları nasıldı? Senaryonun ilk halinden bu yana çok değişti mi?
Yani ana tema olarak değişmedi. Benim başlangıçta bir hedefim vardı, bir cümle vardı. O cümle hiç değişmedi. Ama senaryonun gidişatı, o sahnelerin yapısı sürekli değişti ve sürekli yeniden yazma süreci… O sürekli demlendi yani.
O en baştaki cümle neydi peki?
Mülayim ve sevecen bir adam evinin bahçesinde bir tarihi eser bulur ve çok daha fazlasını bulmak için hem kendisini hem ailesini bedeli ağır bir yarışa sokar. Ve de bu cümlenin deşifresi de lineer yolunda bir hayat sürerken biraz böyle gölgelerinin sesinden etkilenip farklı bir yöne giden bir adamın hikayesi gibiydi. Ve gittikçe derinleşen, bir çukur açmak gibi yani çukur teması gibiydi. İlk küçük bir adımken gittikçe derinleşen bir şeydi. Hakkı karakterinin filmde yaşadığı saplantı abartıya kaçmadan adım adım organik bir şekilde artıyordu ve bunun en sonunda patladığı anı gördük.
Bu karakteri yazarken ilham aldığın etkilendiğin karakterler oldu mu? Ben şahsen Hakkı’da Walter White havası aldım.
Yani benziyor olabilir. Mesela Tony Montana’ya da benziyor olabilir. Tabii o bambaşka bir hikaye. Onun dışında tek bir karakter üzerine bir film yapmak istedim. Etkilendiğim karakterler muhakkak olmuştur. Darren Aronofsky’nin Wrestler filminde de bir karakterin bir şeyleri geri kazanmasını görüyoruz. Yılmaz Güney’in Umut filmi de. Orada da bir define hikayesi vardı. Umut filmi de bir ilham noktası olabilir. Şuan bahsettiğimiz şeyler şimdi aklıma gelen şeyler.
Oyuncular ne zaman filme dahil oldu? Bülent Emin Yarar ile çalışmak en başından beri aklınızda var mıydı?
Senaryo aşamasında değil de. Projenin bitip realize olduğu aşamada itibaren. Senaryo aşamasında sadece, benim aslında kafamda bir yüz olmuyor. Çünkü senaryo sürekli değişebildiği için, yüzler değişebilir, yaşlar değişebilir. Senaryodaki bazı olayların karşısında sizin başka karakterler görselleştirmeniz gerekebilir. Senaryodan çıkıp realize edeceğimiz noktada ilk düşündüğüm isimlerden biri Bülent Emin Yarar’dı.
Peki oyuncularla nasıl bir hazırlık sürecinden geçtiniz? Rollere hazırlanma süreci nasıldı? Ne gibi zorluklar çıktı? Çünkü bir saplantıyı anlatmak zor bir şey. Nasıl çalıştınız?
Aslında oyuncularla ilk yaptığımız toplantılarda senaryoyu çok iyi okuyup özümsemişlerdi. Bu 3-0 önde başlamamızı sağladı. Daha sonra her oyuncuyla birebir olarak tüm senaryoyu uzun uzun tartıştık. Sonra hep beraber tartıştık. Daha sonra okuma provası yaptık. Çekim mekanı mesela, beş gün önceden gittik ki o aile atmosferi biraz olsun. Bazı sahneleri dslr bir kamerayla deneme çekimi yaptık ki o ilk sete girdiğimiz andaki o tutukluk olmasın. Biraz kaynaşma olsun diye düşündük. Teknik manada çok iyi çalıştık. Kare kare storyboard’umuz vardı sonra onu photoboard yaptık. Mekanlara çok iyi çalıştık ve bu sayede zaten oyunculukla ilgili çalışmalarımızı sette en üst seviyeye çıkarmamızı sağladık. Çünkü teknik olarak her şey hazırdı ve orada zaman kaybetmedik yani.
Prodüksiyonla ilgili sormak istiyorum. Evin altındaki kazı sahneleri nasıl çekildi?
Şöyle ki orada küçük bir çukur var. Orada merdivenden indiğinde 2 metrelik bir çukur var. Tünele girdiği andaki yerler de boş bir arsada hendekler açılması ve üstünün straforla kapatılması şeklinde oldu. Aslında üç tane hendek açtık. Çekim açısına göre üç farklı hendek kazdık. Bayağı basit ve efektif çözdük. Sadece su basma sahnesinde zorlandık. Oradaki senkronizasyon zordu. Orada yapacağımız bir hata filmin yapısına çok fazla zarar verebilirdi. Tankerlerle yukardan belli noktalar açıp suyu açıp kapatıp çektik. Ama tabii zordu.
Filmin üzerine çalışırken seni etkileyen yönetmenler var mıydı? Veya Hakkı filmi özelinde olmasına gerek yok, seni yönetmen olarak etkileyen yönetmenler var mı?
Bu soruya hakkaten cevap vermekte zorlanıyorum. Bu şey gibi en sevdiğin “3 filmi say” sorusu gibi bir soru. Çok fazla etkilendiğim yönetmen vardır. Bu benim değil de seyircilerin bağdaşım kurabileceği bir şeymiş gibi geliyor bana. Çünkü saymaya kalksam bir 10 tane yönetmen saymam gerekir. O yüzden tek bir şey söyleyip oraya saplanmak istemiyorum açıkçası.
Yeni bir proje üzerinde çalışıyor musun? Çalışıyorsan bize projenin konusu hakkında bilgi verebilir misin?
Çalışıyorum. Ama şuan çok tam net olmadığım için konusunu söylememeyi tercih ederim. Ama yoğun olarak çalışıyorum şu anda. 2 ay sonra development sürecine başlamayı düşünüyorum. 2025 Ocak ayı itibariyle start tuşuna basmak istiyorum.