Sinemanın Kuleşov Etkisi

Yazan: Merve Tüylü

  Bu yazı, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Rus Dili ve Edebiyatı’ndaki kadim hocalarım M.Özlem Parer ve Ertuğrul Bostancı’ya ithaf edilmiştir. Yürekten teşekkürlerimle…

Nikolay Mihayloviç Karamzin: Rus yazar, şair, tarihçi ve eleştirmen. “Rus Devlet Tarihi” adlı 12 ciltlik çalışmasıyla tanınmıştır. Karamzin Rusya’daki sentimentalizmin en önemli temsilcisi olarak bilinmektedir, gibi ulaşması kolay ansiklopedik pek çok bilgi… Rus dili, kültürü ve tarihi için oldukça önemli karakter. Ancak sinemanın ortaya çıkışından en az yarım asır önce ölmüş olan bu ismin, üstelik sinemayla uzaktan yakından ilgisi olmayan bu ismin sinema yazısında işi ne?

Nikolay Mihayloviç Karamzin

Rus alfabesinde “ё”(yo) olarak bilinen bir harf vardır ve kimilerine göre bu harf Rusçanın en duygusal harfidir. Bu harf, alfabeye 29 Kasım 1783’te dahil edilmekle birlikte 29 Kasım “ё”(yo) harfi olarak kutlanmaktadır. 237 yıldır doğum günü kutlanan bu duygusal harfin Lenin’in doğum yeri olmasıyla meşhur Ulyanovsk şehrinde de heykeli bulunmaktadır. Peki bu kıyıda köşede kalmış belgeselvari bilginin konumuzla ne ilgisi var?

Ulyanovsk şehrindeki “Ё” harfi anıtı

Bu iki bilgi arasındaki bağlantıyı kuralım: Alfabeye doğrudan kendisi dahil etmese de bu harfin kullanımını yaygınlaştırmasıyla harfin atası kabul edilen ismimiz: Nikolay Mihayloviç Karamzin. Bu isim yazıya ve devletleşmeye, haliyle de yazılı kültürü oturtmaya oldukça geriden başlayan bir millet için en az alfabeyi bulan Fenikeliler kadar önem taşımakta. Karamzin, yalnızca Rus dili ve tarihine sağladığı katkılarla değil, bu katkıları nesiller boyu sürdürecek isimlere öğretmenlik etme konumuyla da göz ardı edilmesi mümkün olmayan isimlerden.

83 yaşındaki sinema tarihçisi, Rus film eleştirmeni ve Ayzenştayn uzmanı Naum Kleiman’ın bahsini daha önce ilk kez Ayzenştayn’la ilgili bir yazıda geçirmiş ve hatta Ayzenştayn’la ilgili derlediği son kitabın önsözünü de Martin Scorsese’in yazdığından söz etmiştim. Üçüncü bağlantıyı kurması için yıllarını bu alana vermiş, popülarite için küçük, sinema için büyük saydığım insanlardan biri olan Naum Kleiman’a şimdi tekrar başvuracağım.

“Kuleşov benzersizdir. Her sanatçının eşsiz ve her kişiliğin yeri doldurulamaz olduğu genel hümanistik anlamda değil bu sadece. Film tarihimizin dramasında kaderin ona tahsis ettiği emsalsiz rolü layıkıyla yerine getirmiştir.

Onun benzersizliğini açıklamak için bir mukayeseye başvurmam gerekecek.

Nikolay Mihayloviç Karamzin (tabi kii pek çok nedenden dolayı herkes için değil) de Rus edebiyat tarihinde benzer bir yere sahip. Karamzin, şimdilerde okurlar arasında yaygın ve saygı duyulan bir Rus Devleti Tarihçisi değil. “Sentimentalist” bir nesir yazarı. Deneyci bir linguist, Rus dilinin yenileyicisi (aslında burada rekonstrüktör kelimesi daha tamamlayıcı olacaktır). Jukovski, Vyazemski, Puşkin’in öğretmeni… 

Bu hipostazların her birinde Karamzin ve Kuleşov arasında paralellik kurulabilir. Bu analojilerden bazıları daha belirgin ve kanıta dayalı olacaktır, bazılarıysa daha az. 

Hepimiz dehaları yetiştiren öğretmenlerin bu karşılaştırmasında hemfikiriz. Kuleşov’un doğrudan öğrencileri arasında yalnızca Khokhlova ve Pudovkin, Barnet ve Fogel değil, aynı zamanda Ayzenştayn, Vertov ve Shub da vardır.


Muhtemelen, her ikisinin de dile (biri sözel, diğeri sinematik) olan ilgisini, dilbilgisi ve kelime dağarcığını, açıklığını ve netliğini, psikolojik doğruluğunu ve kompozisyon uyumunu ilişkilendirme teşebbüsü özel itirazlara neden olmayacaktır.

Bu iki öğretmenin de kendi kültürleri için gerekli olan dersleri öğrenmek adına (Karamzin, Avrupalı yazarlardan; Kuleşov, Amerikalı meslektaşlarından) mütevazı birer çırak haline gelmekten çekinmemiş olmaları tesadüf mü? Ancak her ikisinin tevazusunda da ne taşralılık kompleksi ne de köle epigonizmi vardı. Kuleşov’un “Amerikancılığı” (Rus Proleter Yazarlar Birliği savunucuları gibi çeşitli kimseler, bayağı sosyologlar tarafından çarpıtılmış ve bühtan edilmiş), modern Avrupa’nın kavram ve hislerini, ahlakî sorunlarını ve üslup keşiflerini yeni Rus Edebiyatına dahil eden Karamzin’in Aydınlanma Hareketi’yle türdeşti. Bu cesur hareket, yeni Rus Edebiyatının (sinematografisinin) Avrupa ve dünya kültürüne eşit haklara sahip bir şekilde girişini doğrudan hazırladı.”

Kleiman’ın da yardımıyla ne yapmaya çalıştığımın az çok açıklığa kavuştuğunu düşünüyorum. Taşları yerleştir, sonrası yol! Anlamı kolaylaştırır mı bilmem ancak herhangi bir konunun zihinde aralıklarla dolaşıp insanı soru işaretlerinin peşinden tavşan deliğine kadar kovalamasını kendi açımdan önemli buluyorum. Tavşan deliğine kadar geldikten sonra da anlamın kolaylaşmasındansa her zaman için derinleşmesi taraftarıyım. Yuvarlanma esnasında yaşanan müthiş beyin sarsıntısı dahil!

Şu durumda elimizdeki verilere bir yenisini daha ekleyerek ilerleyelim. Yine Ruslarla başlayacağım. Bu halka ait bir söz vardır: «Пушкин — наше всё» (Puşkin naşe vsyö / Puşkin bizim her şeyimiz). Fransa’nın Cezayir’de yaptığı katliamları dünyaya duyurmaya çalışma mücadelesi veren Sartre’ın tutuklanma talebine karşı dönemin Cumhurbaşkanı Charles de Gaulle, «Sartre, c’est aussi la France.» (Sartre, Fransa’nın ta kendisidir.) demiştir. Almanlar için Goethe, İngilizler için Shakespeare belki de kendi uluslarından daha üstte bir yerdedir. İran’da Firdevsi, Hindistan topraklarından çıkan Beydeba, Çin’in Lao Tzusu, çok uzun süredir bir devlet olarak varolmayan İyonya’nın Homerosu ve kendi kültürümüzde de devletler kurulup yıkılsa, asırlar geçse bile biz yaşayanlardan daha diri isimlere rastlamak hiç zor değil. Sonuçta ister sinema olsun, ister edebiyat, müzik ya da başka bir sanat, mevcudiyetimizi ölümsüzleştirmek konusunda kana ve vahşete bulanmış yöntemler yerine araç olarak sanatı seçtikleri için belki de bu isimlerin her birine çok şey borçluyuz. 

Bu durumda Rus diline yaptığı katkılardan dolayı Karamzin’e el sallayıp Alfred Hitchcook’un “gerçek bir fikir yaratma sanatı” olarak adlandırdığı, yönetmenin “Kuleşov Etkisi” tekniği ve sinema dilindeki öncülüğüyle, Kuleşov’u geniş bir şekilde incelemenin vakti gelmiştir diyerek “Hoşça kal, Nikolay Mihayloviç! Selam, Lev Vladimiroviç!”

Çocukluk

“Babam Vladimir Sergeyeviç, bir toprak sahibinin oğluydu. Sanat hayalleri kurardı ve büyükbabamın rızası dışında Moskova’daki Resim, Heykel ve Mimarlık okuluna girdi. Profesör Pryanişnikov’un sınıfından mezun oldu ve yürüyerek -kelimenin tam anlamıyla traversler üzerinde yürüyerek- büyükbabamın malikânesine geri döndü (büyükbabam yolculuk için para vermemişti).

Babam, komşu köyde, yetimhanede büyümüş, kara gözlü genç bir güzel olan köy öğretmeniyle tanıştı ve onunla evlendi. Bu, kızlık soyadıyla Şubina olan annem Pelageya Aleksandrovna’ydı. Fakat gidecek hiçbir yerleri yoktu bu yüzden büyükbabamla yaşamak zorunda kaldılar. Büyükbabam gençleri sevmezdi. (Vatanseverlik Savaşı sırasında ölen, elektrik mühendisi) ağabeyim, büyükbabamın malikânesinde doğdu.

Ve sonra, o zamanın toprak sahipleri için tipik olan bir felaket gerçekleşti: büyükbabam ya düzenbaz bir arkadaşına kefil olarak ya da tüm parasını kumarda kaybederek iflas etti. Malikâne “haraç mezat” satıldı ve ailem yoksul bir duruma düştü. Büyükbabam uzun süre felçli kaldı ve o şekilde, nefret ettiği gelininin kollarında öldü.

Ben burada doğdum. Muhtemelen ailem için 31 Aralık – 1 Ocak 1899 arası çok mutlu bir yılbaşı gecesi değildi.
Çok geçmeden ailem Tambov’a taşındı. (…)”

Lev Kuleşov’un çocukluğu Tambov’da geçti. Muhtemelen sinema öncüsü bu ismin geleceğini de, çocukluğu ve bu şehir şekillendirdi. Yine çocukluğuyla ilgili, sanatçılık ihtisası dışında müziği iyi bilen, aynı şekilde iyi piyano çalan babasının, para kazanmak için daktiloculuk yaptığından, ek gelir için buna bir de fotoğraflardan bakılarak büyütülmüş çizimler yaptığından söz eder yönetmen. O zamanlarda fotoğraflardan bakılarak büyütülen çizimler moda haline gelmiştir ve çizim tekniklerine mükemmel bir şekilde hakim olan Vladimir Sergeyeviç, işten sonra fotoğraflardan büyüterek çizdiği resimler üzerinde çalışır. 

“Her portre üzerinde büyüteçle bir gravürcü gibi haftalar, hatta aylarca çalışırdı. Onun «büyütülmüş resimleri» çizim sanatının usta eserleriydi. Böyle bir çalışma için sanırım tek bir  müşteriden 20 ruble alırdı.”

Aynı zamanda yönetmenin çocukluk yıllarında babasıyla olan anıları ve babasının onun hayatında bıraktığı tesirin gözden kaçması mümkün değildir.

“Babam çok erken uyanırdı -sabah saat 5’te- ve kafesteki kuşları beslemeye başlardı. Bülbüller, ötleğenler, ispinozlar ve saka kuşları mükemmel bir şekilde şakırlardı, o da onlara özenle bakardı.

Ben çok küçükken, Pazar günleri babam beni bir kayıkla ötücü kuşlarına, karınca yumurtaları topladığı ormana götürürdü. Karınca yumurtalarını toplamak için bir şişe, karınca kümesinin içine daldırılırdı ve kısa bir süre sonra şişenin, karıncalar tarafından getirilen mükemmel karınca yumurtalarıyla yarı yarıya dolduğu anlaşılırdı.

Karıncalar bunu neden yaparlardı hâlâ bilmiyorum. (…)”

Babasının işe gidiş-geliş saatinden yemekten önce içtiği bir kadeh votkasına, akşam yemeğinde nadiren bulunan etten yemekten sonra babanın okuduğu haftalık resimli dergi “Niva”ya kadar neredeyse her hareket, yönetmenin hafızasında yer etmiştir. Akşamları çay içilmiş, Vladimir Sergeyeviç biraz piyano çalmış ya da yeni bir resim siparişi için çalışmanın başına oturmuş, Pelageya Aleksandrovna ise yemek yapmış ya da çocukların üstünü başını dikmiştir. Akşam 21:00’de ise bütün aile uyumaya gitmiştir. Tüm bunlar içinde “Niva (Нива)” dergisinin de küçük Kuleşov için yeri ayrıdır.

Kuleşov
1905 yılı Niva dergisi

“Tıpkı nehir gibi «Niva» da benim öğretmenim ve akıl hocamdı. Puşkin, Lermontov, Turgenyev, Lev ve Aleksey Tolstoy, Saltıkov-Şçedrin, Çehov, Gorbunov, Kuprin, Oscar Wilde, Stanyukoviç’in eserleri, zihnimde sağlam bir yer edindi. Nikolay Przhevalsky, Jules Verne, Mayne Reid, Fenimore Cooper ve H.G. Wells ile birlikte, tabii.”

Kuleşov ailesinin bir üyesi daha vardır. Lev ve Boris’in annesi Pelageya’yla aynı ismi taşıyan bir dadı. 

“Dadı 85 yaşındaydı; çamaşırları yıkar, odun keser ve yerleri silerdi. Tek bir tane ak saçı («katran gibi karaydı»), tek bir tane çürük dişi bile yoktu; sadece dişleri zamanla zayıfladı. Dadı, ailenin eşit haklara sahip bir üyesiydi, özellikle de ben ve ağabeyim için. (…)

Sessiz kış akşamlarında bana ne harikulade halk masalları anlatırdı. Köylünün sefaleti ve kederinden ne çok bahsederdi. (…) ”

Tambov

Kuleşov
20. yüzyılda Tambov şehrinden bir fotoğraf – “Tiyatro Modern”

Erken çocukluğunun izleri bile zihninde bu denli yer tutan yönetmen için Tambov yılları da son derece belirleyicidir. Şehrin bir katedrali, bir manastırı, bir sinagogu, birkaç kilisesi ve iki tane de sinematografı vardır: “İllüzyon” ve “Modern” 

Cumartesi günleri (diğer günler izin verilmezdi) her iki sinematograf da (bilhassa “Modern”) öğrenci gençlerle doludur. O zamanların gençleri için en büyük keyif, “Modern”de film  izlemek ve film seanslarından önce gimnazyumun kız öğrencileriyle fuayede dolaşmaktan ibarettir.    

“Yaz aylarında sinematograf şehir bahçesinde, açık havadaydı. Filmler, keten bezinden bir ekrana yansıtılırdı. Filmleri «arka taraftan» izlediğimiz için yazıları okumak daha zordu fakat bu yerlerin biletleri ucuz olurdu.”

O yıllarda Tambov’da Asalet Meclisi’nin salonlarından birinde zaman zaman başkentin ünlü sanatçıları tarafından konserler verilmekte, bir de şehrin kocaman, ahşap bir barakadan tiyatrosuna her yıl yeni bir topluluk gelmektedir.

Kış mevsimindeyse herkes, büyük bayramlarda havai fişeklerin patlatıldığı, askerî bandonun marşlar çaldığı buz pateni pistine gider.

Şehrin dikkate değer, kandillerle aydınlatılan yerlerinden biri de yangın kulesidir. Lev Kuleşov, o zamana dair belleğinde canlı duran itfaiyeci olma, daha sonra yerini pilot olma arzusuna bırakan çocukluk hayallerini ilerleyen yıllarda da anacaktır.. 

“Yine de en çok pilot olmak istedim: lastikli motorlu, hatta planörlü uçan modeller yaptım fakat uçmayı başaramadım. Sadece 1924’te ilk kez havaya yükseldim. «Ölüm Işını (Луч смерти)» film setinde…”


Lev Kuleşov’un yaşamına yayılan tutkularından bazıları Tambov’daki çocukluk yıllarına dayanır. Bunların arasında arabalar ve motosikletler vardır.

“Zengin gimnazyum öğrencilerinin motosikletleri vardı. Onları nasıl da kıskanırdım! Bu amatör motosikletçilerden biri olan Mojarov, ilk Sovyet motosikleti «İJ»in tasarımcısı oldu. Tambov’da, hayatım boyunca arabaları ve motosikletleri çok sevdim.”

Kuleşov
İlk çıktığı dönemlerden İJ, model İJ-1

Tüm bunların dışında onun için en büyük öğretmenlerden biri de doğanın, yaşamın kendisidir.

“Çocukken nehir, daha sonra da avcılık bana Rus doğasını şefkatle ve coşkuyla sevmeyi öğretti.

Tambov sakinleri akşamları, evlerinin kapılarının yanındaki banklarda oturmayı severdi. Etrafı seyreder, dedikodu yapar, çekirdek çitlerlerdi. Sokak satıcısı, esnaf kadınlar ve adamlar genellikle sokaklardan geçer, davetkâr aynı zamanda da müzikal bir şekilde bağırırlardı: «Şeker dondurma», «Şeker dondurma» ya da «Ahududu, ahududu…» veya «Yeşil salatalık, salatalık …»

Doğayı severdim fakat çocukluğumdan itibaren Rus yoksulluğunu sevmedim – samandan damlar, hasır pabuçlar, çamur, zabıta memurları.”

Okul

Kökenleri Orta Çağ’a dayanan Almanya, İsviçre ve Lihtenştayn’da bulunan, daha çok meslek yönelimi için temel oluşturan, ağırlıklı olarak doğa bilimleri ve matematiğin okutulduğu ülkemizdeki bazı çevirilerde “ortaokul” türü olarak geçse de tam olarak buna tekabül etmeyen, edemeyen bir okul türü “Realschule” (Реальное Училище). Bu okul tipi yukarıda ismi geçen ülkelerin dışında ayrıca Hırvatistan, Danimarka, İsveç, Macaristan’da ve Rus İmparatorluğu’nda da ortaya çıkmış olup Ekim Devrimi’yle de Rusya’dan kaldırılıp yerini teknik okullara bırakmış. Rus İmparatorluğu’nda bulunduğu yıllarda ise çeşitli revizelere uğramış. İlk zamanlarda bu okuldan mezun olanlar üniversiteye giremezken son yıllara doğru fizik, matematik ve tıp fakültelerinde üniversiteye girebilme hakkı kazanmışlar.

Bu eğitim kurumunun son yıllarına denk gelen Lev Kuleşov da Tambov Realschule mezunudur. İlerleyen zamanlarda öğretmenliğiyle de sinema ustalarından biri haline gelecek olan Lev Vladimiroviç’in eğitim ve öğretmenlerle ilgili fikirleri de büyük oranda bu yıllarda şekillenir.

Kuleşov
Tambov Realschule

“Okulda geçirilen üzücü günlerin ayrıntılarını hatırlama arzusu duymuyorum. Fakat okulun bize getirdiği esas kötülüğü söylemek isterim: bize, bilgi edinme nefreti aşıladı. Ayrıca okul, uzun yıllar genel olarak tüm üstlere duyulan nefreti de bize yerleştirdi. ‹…›

Okulda hiç iyi insan olmadığını düşünmeyin. Rusça öğretmenim, aynı zamanda sınıf öğretmenim de olan Aleksandr Fedoroviç Avronin’i minnetle hatırlıyorum. Çocukların kalplerine giden yolları bilirdi; onur ve cesaret hakkında tutkuyla konuşabiliyor, içimizde Rusya, Rus halkı, Rus kültürü sevgisi uyandırabiliyordu. Zaten bir film yönetmeni olup birkaç film yönettiğimde Tambov’a çocukluğumu anımsamak ve bu asil, dürüst, adaletli öğretmeni selamlamak için özellikle gittim.‹…›”

Tambov’dan Moskova’ya

Ağabey Boris, Moskova’da okuyup çalışmaya başlar. Lev ve annesi Boris’i ziyaret etmek için Moskova’ya gelir. Bu vesileyle Lev, Moskova’daki sanatla tanışma fırsatı bulmuştur. Armoury Chamber, Tretyakov Devlet Galerisi gibi müzeleri, sirkleri gezerler. Bolşoy’da “Kuğu Gölü Balesi”ni izler, “Boris Godunov Operası”nda Fyodor Şalyapin’i dinler, Moskova Sanat Tiyatrosu’nda “Vişne Bahçesi” oyununa giderler.

“Büyülenmiştim. «Kuğu Gölü»nde balerin tütülerinin hafifliği, hareketlerin güzelliği ve dansçıların zerafetleri; «Boris Godunov»da Şalyapin dehasının muazzam gücü; Sanat Tiyatrosu’nda sanatçıların sahneleme ve performanslarının doğallığı ve sadeliği beni büyülemişti. (…)

Moskova’da beni şaşkına çeviren o günlerden sanki büyülü, heyecan verici, masalsı bir dünyaya dalmış gibiydim…

Sanat -tiyatro ve resim- beni mutlak bir şekilde ele geçirdi.”

Kuleşov
Moskova Resim, Heykel ve Mimarlık Okulu

1911’de baba Vladimir Sergeyeviç ölür. 1914’te de Lev annesiyle birlikte, ağabeyi Boris’in okuduğu ve mühendis olarak çalıştığı Moskova’ya taşınır. Boris, çizim eğitimi alması için Lev’i küçük bir sanatçı stüdyosuna yerleştirir. Lev burada, sanatçı İvan Smirnov’un favori öğrencisi olur. Smirnov, geleceğin yönetmenine ışık ve renkle çalışarak kompozisyon ve form anlayışının temellerini öğretir. Smirnov’dan aldığı eğitimden sonra Lev Kuleşov, 1915’te tıpkı babası gibi Moskova Resim, Heykel ve Mimarlık Okulu’na girer. İlerleyen yıllarda bu okulun öğrencilerinden Mayakovski’yle dostane ilişkiler kuracak, özellikle de araba tutkusu konusunda ikili oldukça iyi anlaşacaktır. Burada iki yıl okuyan Lev Kuleşov mezun olmaz. 

“Resim okulu içimde özellikle derin izler bırakmadı, bitirmek zorunda değildim. Öğrenimimi daha sonra yaşamda tamamladım.”

Sinema

1916’da Kuleşov, Aleksandr Hanjonkov’un film stüdyosuna girer. 

“Tesadüf beni sinemaya getirdi: Moskova’daki okul arkadaşlarımdan birinin annesi, anonim şirket «Aleksandr Hanjonkov ve K°» stüdyosunun film yapımcısını yakından tanıyordu. <…> Doğrusu, o zamanlar sinemayı hiç düşünmemiştim ve stüdyoya herhangi bir arzu duymadan gittim.”

Bir yıl sonra, Lev Kuleşov’un sanatçının sinemadaki rolü ve görevleri üzerine yazdığı ilk bilimsel makalesi «Sinema Bülteni (Вестник кинематографии)» dergisinde yayınlanır.

Kuleşov
1917 yılı Sinema Bülteni dergisi

Kuleşov, yine bu stüdyoda yönetmen Yevgeni Bauer’le tanışır. Birlikte Bauer’in “Thérèse Raquin”, “Paris Kralı (Король Парижа)”, “Mutluluk İçin (За Счастьем)” filmlerinin dekorasyonunu yaparlar. Aynı zamanda Yevgeni Bauer, Kuleşov’u birkaç filmde oynamaya ikna eder. Kuleşov’un oynadığı ilk film “Paris Kralı” olur. Bu filmde Fransız bir şairi oynamaktadır. “Mutluluk İçin” filmindeyse umutsuzca aşık bir sanatçı rolündedir. Kuleşov’un sinemanın teorik meselelerine ilgi duymasında ve 1917’de yayınlanan ilk bilimsel makalesini yazmasında işte bu oyunculuk deneyimleri etkili olmuştur.

Kuleşov
Paris Kralı (1917) film afişi, Kuleşov’un oyunculuk yaptığı ilk film

O yıllarda Bauer, film çalışmalarına diğer yönetmenlerden daha farklı yaklaşmaktadır. Görkemli dekorasyonlar tercih eder, sahne kompozisyonlarını titizlikle kurar, yakın çekimler yapar, alışılmadık kamera açıları ve sanatsal teknikler kullanır. Tiyatro tecrübesine de sahip olan Bauer çekimden önce mizansenleri iyice düşünür, aktörlerle bol bol prova yapar. Bauer’in film çalışmalarındaki bu hem yaratıcı hem de profesyonel yaklaşımı Kuleşov’u kendisine hayran bırakır.

Yevgeni Franzeviç Bauer (1865-1917)

“Yevgeni Franzeviç’in ölümünden sonra çeşitli yönetmenlerle çizer olarak çalışmaya devam ettim.
(…)
Bauersiz çalışmak beni tatmin etmez olmuştu. Mesele şu ki ustamla diğer sanatçılarla çalıştığım gibi çalışmıyordum: görevlerimi dekorasyon bulmak ve yapmakla sınırlamaz aynı zamanda filmin her sahnesi için aparatlar kurardım. Zevklerim Bauer’le aynıydı ancak diğer yönetmenlerden farklıydı.”

İlk Çalışmalar, Yönetmenlik

“Ayrıca bu süre zarfında, çok sayıda yakın çekimin kullanıldığı ve diğer yönetmenlerin son derece korktuğu sinama montajına tutkuyla kapıldım. Yine Aşmarin Ahramoviç bana Amerikan montajını öğretti.”

Artık genç Kuleşov’un yönetmen olma zamanıdır. Bu süreç onun için üç aşamada gerçekleşir. İlk adımı kendisi şu şekilde anlatır:

“Yönetmenlik yapmaya başladım ve bu fırsatı yakaladıktan sonra da 1918’de «Amerikan» montajıyla yapılan ilk Rus filmi «Mühendis Pryat’ın Projesi (Проект инженера Прайта)»ni çektim.”

Mühendis Pryat’ın Projesi (1918) filmi, İngilizce altyazılı

Kısa bir süre sonra 1919’da, Kuleşov’un yönetmenliğinin ilk aşamasındaki ilk adımı Vitold Plonski’yle birlikte filme aldıkları «Bitmemiş Aşk Şarkısı (Песнь любви недопетая) » izler.

“Yönetmen oluşumun ikinci aşaması, iç savaş cephelerinde çekilecek haber filmlerini yönetme işiydi. Bu, film yapımı ve film montajı için muhteşem bir okuldu. Cephede en yakın arkadaşlarımdan, öğrencilerimden ve yaratıcı fikirli müttefiklerimden biri olan Leonid Obolenski’yi kazandım.”

Kuleşov için yönetmen oluşundaki üçüncü ve son aşama dünyanın ilk sinema okulu Devlet Sinematografi Okulu’nda (günümüzde VGIK) «Kuleşov Atölyesi» olarak adlandırılan çalışmadır. İlk aşamada diğer film çalışanlarıyla birlikte bu okula dinleyici olarak gidip gelmeye başlar. Kuleşov burada sınavı geçemeyen öğrencilerle tanışır ve onlara yardım eder. Sinematografi Okulu’nun geleneksel yöntemlerinden farklı olarak yönetmen, öğrencilere hareket ve mücadeleye dayalı sahneler çekmeyi önerir. Tüm öğrenciler mükemmel notlar alır. Kuleşov o zamanlar için şöyle söyler:

“Böyle bir çıkıştan sonra, dünyanın ilk sinematografi okuluna öğretmen olarak davet edildim ve böylece bir ömür boyu öğretmen oldum.”

Kuleşov

Bu aşama, yönetmen için de en önemli aşamadır. Çünkü bu süreçte aktörlerle, gerçek hayattan insanlarla çalışmaya başlamıştır. Onlara öğretmesi için kendisinin de öğrenmesi, yeni yöntemler denemesi gerekir. Bu noktada çalışarak hem kendisini geliştirir hem de öğrencilerine sinemada yeni kapılar açar.

Kuleşov’un öğrencileri arasında Vsevolod Pudovkin,  Sergey Ayzenştayn, Boris Barnet, Victor Georgiev, Mikhail Romm, Leonid Makhnach, Sergey Komarov gibi isimler vardır. Bu dönemdeki öğrencilerinden biri de Sergey Botkin’in kızı ve Pavel Tretyakov’un torunu Aleksandra Khokhlova’dır. Bu ikili daha sonra hayatlarını birleştirecek Lev Kuleşov, Aleksandra Khoklova için: “Yönetmenlikte, pedagojide, hayatta yaptığım hemen hemen her şey, ideolojik ve yaratıcı olarak onunla ilişkilidir.” diyecektir.

Kuleşov’un yönetmenlik dönemimin sonucu, «Kızıl Cephede (На Красном Фронте)», «Bolşeviklerin Ülkesinde Bay Vest’in Maceraları (Приключения мистера Веста в стране большевиков)», «Ölüm Işını (Луч смерти)» ve «Yasaya Göre (По закону)» filmleridir.

Sık sık yaşanan başarısızlıklar ve şekilci hatalarla geçen yaratıcı yıllar, eleştirel farkındalığı yüksek bir yönetmen olarak Kuleşov için zor fakat ödüllendirici bir okul olur. Ardından, yönetmen için sesli sinemada çalışma ve ustalaşma zamanı gelir. Süreç «Ufuk (Горизонт)» filmiyle başlar. Sesli sinema dönemiyle ilgili Kuleşov’un parmakla gösterdiği bir film vardır.

“Bu dönemin en sevdiğim eseri «Büyük Avutan (Великий утешитель)» dır. Ben bunu bir «diploma» olarak görüyorum. Diploma, olgunluk belgesidir, bundan sonra sanatçının yüksek sesle konuşabilmesi gerekir.”

Kuleşov Etkisi’ne Doğru

Bu noktada yazının rotasını yönetmenin ismiyle anılan “Kuleşov Etkisi”ne çevirmek gerektiği kanaatindeyim. Fakat tam olarak bu aşamaya geçmeden önce kısaca bilgi vermek gerekirse Kuleşov da daha önce bahsini geçirdiğimiz, belki ileride de geçirme olanağı bulacağımız Sovyetler Birliği yönetmenleri gibi dönemin koşullarından ve devlet politikalarından mustarip olmuş yönetmenlerden. Nereden baksak bir asır önceye dayanan koşullar, yapılan yanlışlar, hatta başka düşüncelere göre yapılması gerekenler için oturduğum yerden ahkâm kesmeyi doğru bulmuyorum. Derinlemesine olsa bile yalnızca araştırmış olmak ortaya kesin ve keskin bir yargı koymak için bana yeterli gelmiyor. Bu durumda politik olarak, amiyane denilebilecek söylemlerle “Sovyetler neylerse güzel eyler, yapılanları kesin hak etmişlerdir” demek ya da “Tuttuklarına eziyet etmişler, bulduklarını hapse tıkmışlar” demek bana kendimi pek iyi hissettirmeyecek. Hayatî doğrular kadar hayatî yanlışların da yapıldığı dönemlerde dünyanın neresinde olursak olalım genellikle hep düşünen (farklı düşünen mi demeli) ve üreten kesimin, kimselerin mustaripliği insanlık tarihimiz için ne yazık ki alışılmış bir durum. Kendisinden farklı düşüneni yadsıma ve linç etme geleneğinin neandertallere kadar dayandığı bilim insanları tarafından ortaya konulsa büyük bir şaşkınlıkla karşılamazdım sanırım. Keza konulmuş ve bu bilgiyle henüz ben karşılaşmamış dahi olabilirim.

Sonuç itibarıyla Kuleşov da, filmlerinde denediği tekniklerden araba tutkusuna kadar ve hatta eşi Aleksandra Khoklova’nın soylu bir kesimden geldiği için ekranda görünmesinin yasaklanmasına kadar gerek dönemin eleştirmenleri, gerek Sovyetler Birliği resmî makamları, gerek dönemin “sen yeteri kadar muhalif değilsin”cileri, gerek “yaşasın kapitalist Amerika!”cıları tarafından sopalara, karalamalara tabii tutulmuş isimlerden biri. Hayatı son bulduktan sonra değeri açık artırmayla yükseltilmiş tabii ki. Bu durum yine insanlık tarihinden aşina olduğumuz bir konu. Zaman zaman istisnalarına şahit olsak bile genellikle dayaktan gebertmeden sevmemiz mümkün olmamış gibi gözüküyor dünyanın sanatçılarını, üreten insanlarını.

“Kuleşov Efekti”ni ve o dönem yaşananları anlatmayı Kuleşov’un kendisine, toparlamayı ise Alfred Hitchcock’a bırakmadan önce son kez biyografik bölüme bakalım istiyorum:

En son öğretmenliğinden bahsettiğimiz yönetmenimiz, Dünya Sinema Okulu’nun ilk rektörü olmasının yanı sıra sinema teorisi ve pratiği üzerine yaptığı araştırmalarla çeşitli kitapların da yazarıydı. 1929 yılında yayınlanan “Sinema Sanatı (Исскуство Кино)” kitabının önsözünde öğrencileri ve arkadaşlarının şu sözleri yer alıyordu:

“Sinemamız yoktu – şimdiyse var. (…) Biz film yapıyoruz – Kuleşov sinema yaptı.”

1941’de yayınladığı pek çok dile çevrilmiş “Film Yönetmenliğinin Temelleri (Основы кинорежиссуры)” isimli ders kitabı çeşitli sinematograflar tarafından “yönetmenlik pratiği ve teorisinin ABC’si” olarak kullanıldı. 1946’ya gelindiğinde Kuleşov, bu kitabıyla doktora derecesini tamamladı.

“Hayatı sevdik ve fikirlerimizin tümüyle film yapmak için çabaladık. Açlığa, soğuğa, film şeritlerinin/kasetlerinin eksikliğine, harap atölyeye rağmen ne pahasına olursa olsun film çekmek, film çekmek, film çekmek istedik. Öyle filmler çektik ki filmlerimiz seyirciler tarafından izlendi.”

Kuleşov
Lev Kuleşov ve Aleksandra Khoklova

Aleksandra Khoklova’nın bu sözleri Kuleşov’la yaşadıkları hayatı özetler nitelikte. Lev Kuleşov ve Aleksandra Khokhlova hayatlarının son yıllarını Moskova’da geçirdiler. Yönetmen, ders kitapları, anılar ve çeşitli senaryolar yazdı. 1970 yılında vefat etti ve Novodeviçi mezarlığına gömüldü.

Kuleşov Etkisi

Kuleşov

“Kuleşov Etkisi”nin anlatımı için yaptığım ufak çeviriyi aşağıda bulacaksınız:

“EUREKA! KULEŞOV BULDU!”

Bauer’in vaad ettiği prodüksiyona ulaşmak benim için çok kolay olmadı. Birçok kişi, bir sanatçının yönetmen olabileceğine inanmıyordu. Bana “Yönetmen, mizansenin yaratıcısıdır.” dediler “Sanatçı, mizanseni anlayabilir mi hiç?”  ‹…›

Film, hızlı bir şekilde çekildi ve artık negatifinin üretilmesi imkânsız olan (parçalar fazlasıyla kısaydı) filmin, kurgu süreci benim için bir tatil olmuştu. «Kurgu teorisi» benim ellerimden çıktı ve mucize gerçekleşti. Her ne kadar gökyüzündeki uçaklar benim için hâlâ bir mucize olsa da ve dünya tarihinde neredeyse ilk yükselişlerini gördüğüm için mutlu olsam da, doğrusu on yıl sonra bu mucize kimseyi şaşırtmaz hale geldi. 

«Pryat»ta yaptığım en çarpıcı keşiflerden biri, farklı olay yerlerini tek bir yerde birleştirerek kurgulama olasılığıdır. («Yaratıcı Coğrafya!»). Filmde, insanların tarlada yürüdüğü ve çiftliklerdeki elektrik tellerini incelediği görüntülerin olması gerekiyordu. Teknik nedenlerden dolayı (ulaşım yoktu) insanları bir yerde çiftlikleriyse başka bir yerde (birkaç km uzakta) çekmek zorunda kaldım. Kurgu sırasında çiftliklerin, tellerin ve insanların ekranda, tek bir coğrafî yerde bulunabilecekleri anlaşıldı. O zamanki durumumu aktarmaya çalışan sinema tarihçilerinden biri şöyle yazmıştı: “Eureka! Kuleşov buldu!”. Evet, aynen böyleydi. ‹…›

O ilk günlerde, yeniden montaj üstüne çok çalıştım – eski görüntülerden yeni konular bulup yeni montaj kombinasyonları yaptım (O zamanlar harika bir asistan olan kurgucu Notya Danilova vardı). «Yeniden montaj» pratik bir amaç gütmedi – bunlar bana filmi kurgulamayı ve kurgu yasalarını anlamayı öğreten bir tür bilimsel araştırma deneyi, saf denemelerdi. Deneysel kurgu masam Film Komitesinde, «yaratıcı rakiplerime» Kuleşov’un «Arap» çalışmaları üstüne espriler yapmak için bitmek tükenmez fırsatlar veren Arap tarzı bir odaya (şimdi burada bir projeksiyon var) yerleştirildi.

Bu süre zarfında bir kurgu denemesi yaptım. Bu deneyimin yurtdışında «Kuleşov Efekti» olarak adlandırıldığını ancak 1962’de Paris’te öğrendim. Georges Sadoul, deneyin ismimi nasıl aldığı hakkında şunları yazmıştı: “1951 yılıydı. Sorbonne’un amfitiyatrosunda, Film Araştırmaları Enstitüsü Pudovkin’i büyük bir sinematograf ve film teorisyeni olarak hak ettiği tüm övgülerle onurlandırdı. Merhum Başkan Mario Rock ‘Pudovkin Efekti olarak adlandırdığımız şeyin mucidini burada ağırlamaktan özellikle mutluluk duyuyoruz.’ diye haykırdı! Törenin tüm ciddiyetine rağmen Pudovkin, konuşmacıyı kesmenin gerekli olduğunu düşünerek ‘Bu efektin mucidi hiç de ben değilim. Bu, öğretmenim Lev Kuleşov tarafından bulundu. Ben yalnızca kitaplarımın birinde onun keşfettiği metodu tarif ettim.’ dedi.”

Efektin özü şu şekilde:

Aynı kareyi -adamın yakın çekimi (aktör Mozjuhin)- diğer değişik karelerle (çorba tabağı, kız, çocuk tabutu vb.) değiştirdim. Kurgu ilişkisinde bu sahneler farklı anlamlar kazanmıştı. Ekrandaki insanın deneyimleri giderek farklılaşıyordu. İki farklı karenin birleşmesinden, yeni bir anlam, yeni bir biçim, bu iki görüntüde bulunmayan bir üçüncüsü doğdu. Bu keşif, beni hayrete düşürdü. Kurgunun na denli büyük bir gücü olduğuna ikna oldum. Kurgu, film yapımının temeli, özüdür! Yönetmenin isteği üzerine kurgu, içeriğe farklı bir anlam kazandırır. İşte vardığım sonuç buydu. ‹…›

Kuleşov L., Khoklova A. Sinemada 50 Yıl, M., 1975

Kuleşov ve Etkisi Üzerine

Lev Vladimiroviç Kuleşov (13 Ocak 1899-29 Mart 1970)

İlk film teorisyenlerinden biri kabul edilen Lev Kuleşov’un ismini alan bu etki, tanım olarak genellikle şu şekilde geçer: Seyircinin, tek bir kareden ziyade arka arkaya iki karenin etkileşiminden daha fazla anlam çıkardığı zihinsel bir fenomen, bilişsel bir olaydır. Bu etki aynı zamanda bir dizideki iki çekimin tek başına, tek çekimden daha etkili olduğu fikrini taşır. Aslında bu sonuç, Kuleşov’un ortaya atmış olduğu sorunun cevabıdır: “Sinemayı diğer sanatlardan ayıran, onlardan ayrı bir sanat haline getiren nedir?” Bu sorudan bir önceki soruya bakarak ilerleyelim: “Sinemayı fotoğraftan ayıran şey nedir?”

Kuleşov’a göre fotoğraf, seyircilerin aynı anlamı çıkarmasına izin vermeyen yalıtılmış tek çekimlerdir. Bu noktada yönetmen, sinemayı fotoğraftan ayrı kılmanın gerekliliğini hissetmiş olacak ki sunulan materyale eğilmiştir. Aslında Kuleşov’un çalışmalarında da sinemayı sinema yapan en büyük faktörler, sanatsal araçların gerçek ayrımıyla ortaya çıkar: ayrımı ortaya koyansa sunulan malzemelerin nasıl düzenlendiği, nasıl organize edildiğidir. Sinemayla filmlerden “cümleler”, “metinler” inşa etmek…

Kuleşov Etkisi, o zamanlar çığır açıcıdır. Özellikle de film yapımcılarına kurguyla seyircilerin duygularının nasıl manipüle edileceğini göstermiştir. Bunun en büyük çıkarımlarından biri izleyicinin kontrolünün her zaman filmi yönetenin elinde olmasıdır, kurgu aşamasında birbirine montajlanmış çekimler zamanı, mekânı ve izleyicinin tepkisini manipüle eder. Fakat konuyu araştırırken karşılaştığım Edinburgh Üniversitesi’nde yayımlanan bir makale benim kafamı karıştırmaya yetti: “Kuleşov Etkisi ve Auteur’un Ölümü (The Kuleshov Effect and the Death of the Auteur)”

Makaleye göre Kuleşov Etkisi, sinemanın gelişiminde çığır açıcı bir öneme sahip olmakla birlikte bir o kadar da belirsiz ve yorumlanması zor. Makale, Kuleşov Etkisi’ni ve o dönemi biraz daha Fransız Yeni Dalgası gibi akımlarla tartışma yolunu izlemiş. Kimisine göre Kuleşov, auteur sinemasının tam karşısında dururken kimisine göre de onun bu tutumu tamamen dönemin auteur hareketinin romantik bir burjuva öznelciliğine dayanmasından kaynaklanıyordu. Yönetmen kolektif, endüstriyel bir film yapım yöntemini içeren nesnel ve bilimsel (veya en azından sözde bilimsel) bir yaklaşımı savunuyordu. Zamanının Konstrüktivistleri gibi, Kuleşov da bilimsel hesaplamanın sanatsal yaratıcılığa rehberlik edebileceğine dair kesin bir inanca sahipti ve montaj deneylerini yürütme amacı, film yapımının altında yatan bilimsel ilkeleri oluşturmaktı. Yine aynı makalede, Kuleşov’un auteur’e değer vermekten ne denli uzak olduğundan,, film yapımını tek başına yaratıcı bir auteur olarak çalışmak yerine, zanaatkarların endüstriyel bir atölyesi gibi kolektif bir “Atölye” olarak organize etmesinden söz edilir. “Kuleşov Etkisi” deneyi, sinemada seyircinin bir filmin anlamının yaratılmasında aktif bir katılımcı olduğu gerçeğini ilk kez açıkça göstermiştir.. Oyuncu Mozjuhin’in yüzü seyirciye hiçbir duygu göstermez ve sadece çorba, kız ya da tabut görüntüleriyle yan yana gelmesiyle duygusal bir etki kazanır. Başka bir deyişle, oyuncunun duyguyu seyirciye yansıtmak zorunda olduğu teatral geleneğin aksine, sinemada Kuleşov’un keşfettiği gibi, duyguyu oyunculara yansıtan seyircidir ve bu süreç montajla tetiklenir. Mozjuhin’in yüzünün boş olması bu açıdan özellikle önemlidir; oyuncu, diğerleri arasında bir tas çorbadan daha fazla duygulanımsal önemi olmayan bir nesnedir.

Bana göre makalenin en önemli noktalarından, hatta kuruluş noktası olarak gördüğüm yer Fransız kuramcı Roland Barthes’ın “Yazarın Ölümü” referansıyla sinemada “Auteurun Ölümü” olarak karşılık bulan bağlamdır. Makalenin kilit yerlerinden biri diyebileceğim “Barthes’ın dediği gibi, “Okurun doğuşu, yazarın ölümü pahasına olmalıdır.” Aynı şekilde, izleyicinin doğumu kesinlikle auteurün ölümü pahasına olmalıdır.” alıntısını buraya bırakıyorum. Tamamını merak edenler için makalenin linkini de yine kaynakçada bulmak mümkün olacak. Bu makale üzerine tartışıp fikir yürütmek, beyin fırtınası yapmak son derece keyifli olabilirdi. Fakat çevrilmemiş ve paylaşılmamış bu kadar bilgi arasında yalnızca çevirisini yaptığım kısımları paylaşıp kaynak göstermekle yetinmeyi tercih ediyorum.

Konuyla ilgili araştırmalarım sırasında karşılaştığım ve büyük bir merakın yanı sıra keyifle okuduğum çalışmalardan bir diğeriyse 2020 yılında SineFilozofi Dergisi’nde yayınlanmış Ezgi Tokdil’in “Sinema-Bilim-Felsefe Triyalektiği: Kuantumun Çoklu Referans Sistemi ve Sinematik Anlatıya Yansımaları” isimli çalışması oldu. Özellikle, farklı disiplinlerle konuyu ele alış biçimi, bir okuyucu olarak bende yarattığı keşif duygusu ve özgün dilde öğrendiklerimin üstüne koymamı sağlayan, bu süreçte okuduğum en verimli çalışmalardan. Bu çalışmada beni heyecanlandıran, aynı zamanda şu anda okumakta olduğunuz satırları da ilgilendirdiğini düşündüğüm kısma biraz değinmek istiyorum. Kendi yazımla bağlantılı olduğunu düşündüğüm altbaşlıklardan biri kesinlikle 1920’ler ve avangard akım: Sanatta, sinemada, bilimde avangard. “Kuantum Alanının Sinematik Düşünceye Yansıması”: 1920’lerden itibaren montaj tekniğinin gelişimi; Ayzenştayn, Vertov, Pudovkin ve Kuleşov gibi isimlerin zaman vurgusunu ön plana çıkarmaları. Aynı alt başlıkta geçen montaj tekniğiyle ilgili Joyce alıntısı. Kuleşov Etkisi yaklaşımının ifadesi ve etkinin psikolojideki karşılığı olan gestalt teorisi. Değinilen diğer konulardan bahsetmeyeceğim. Keza ne hazır cümleler verip Ezgi Tokdil’in çalışmasını indirgemek ne de sizi tembelliğe sevk edecek özet cümlelerle geçip gitmek istiyorum. Sadece çalışmanın inşaasında konuların makro-mikro-makro şeklindeki işleniş biçiminin de okuyucunun dikkatini diri tuttuğunu söyleyerek çalışmaya göz atmanızı şiddetle tavsiye edeceğim.

Sona doğru yaklaşmışken gelelim bir diğer konu olan efsanevi yönetmen Alfred Hitchcock’un Kuleşov Etkisi’ne itimadı mevzuna. Sinema dilinde yer etmiş “pure cinema” kavramını (bizde “arı/saf sinema” olarak çevrilebilir.) Hitchcock’u bahane ederek, sonra da bahaneyi konuya dahil ederek anlatımı Hitchcock’a bırakıyorum. Yalnızca Hitchcock’un anlatımından önceki Kuleşov Etkisi kullanımını biraz daha ileri götürerek üç çekim içeren “pure cinema” uyarlamasının ana başlıklarına yer verelim: Yakın çekim (Close-up), Bakış Açısı (Point-of-view) ve Reaksiyon (Reaction) ve bu üçünün bir araya getirdiği “pure cinema”

Kuleşov Etkisinin Kullanıldığı Filmlerden Örnekler

Ayzenştayn’ın Potemkin Zırhlısı, Vertov’un Kameralı Adam’ında Kuleşov Etkisi’ni bariz bir şekilde görüldüğü bilgisiyle iki klasiğin isminden sonra modern klasik örneklerine geçelim. Yalnızca film isimlerini örnekleyip konuyu biraz daha açıklığa kavuşturması için videolarla devam edeceğim:

Stanley Kubrick – 2001: Bir Uzay Destanı (2001: A Space Odyssey)
Alfred Hitchcock – Pyscho, Rear Window
George Lucas – Star Wars Serisi 
David Fincher – Se7en
Spielberg – Üçüncü Türden Yakınlaşmalar (Close Encounters Of The Third Kind)

Son yıllarda ABD sinema cemiyetindeki tartışmalardan biri Spielberg’in Kuleşov Etkisi’ni yıkıp yıkmadığı yönünde. Yıkabildiğine pek ikna olmuş olmasam da tartışmaya oldukça açık bir konu..

Bana özel kurulmuş tek kişilik dev cemiyetin tartışma konusuysa, izlediğimiz ya da maruz kaldığımız her şey -Instagram, YouTube videoları vs. vs.- hâlâ Kuleşov Etkisi’nin mi etkisinde?

Kaynakça

Yorum Yapın

Bunlar da İlginizi Çekebilir