Debelendikleri Toksik Yaşamlarında Duvarları Yıkanlar: Love Lies Bleeding

Yazan: Deniz Kuş

2019 yapımı Saint Maud ile dikkatleri üzerine çeken genç yönetmen Rose Glass, bu sene Love Lies Bleeding ile artık spot ışıklarının ortasında kendine yer bulmuş gibi gözüküyor. Özellikle Kristen Stewart, Katy O’Brian ve Ed Harris üçlüsünün performanslarıyla parladığı film, işlettiği bar – spor salonu karışımı mekanda gördüğü vücut geliştirici Jackie’ye ilk görüşte aşık olan Lou’nun değişen hayatını konu ediyor.

Love Lies Bleeding özellikle senaryosuyla ve renk paletiyle dikkat çeken bir film. İçinde her şeyden biraz barındırmaya çalışan ve bunu da başardığını söyleyebileceğimiz bir film. 1989 yılında geçmesi oldukça fazla şey anlatıyor aslında. Batı – Doğu Almanya arasında olanlar, duvarın yıkılış eşiğine geldiğinin anlatıldığı televizyon haberi devam ederken kendi hayatlarındaki rutinden ve monotonluktan kurtulmak isteyen iki aşık kadına odaklanıyoruz filmin başından itibaren.

Love Lies Bleeding özellikle Ben Fordesman’ın iddialı ve keskin 80’ler sinematografisi ve Clint Mansell’ın gerilimi ve tekinsizliği her daim yukarıda tutan müzikleriyle yukarı tırmanıyor. Kırmızının, sarının ve siyahın tonları arasında dans ederken Mansell’ın müzikleriyle oradan oraya vuruluyor ve sürekli diğer sahneyi merak etmeye koyuluyoruz.

Yazının buradan sonrası filmi izlemeyenler için spoiler içermektedir.
Love Lies Bleeding

Lou tam anlamıyla varlığını reddettiği babasının gölgesinde yaşıyor. Her ne kadar ondan nefret etse de onun nüfusu altında maddi olarak geçinebilen, mekan işleten ve bu rutinde mutsuzca hayatını idame etmeye çalışan bir karakter. Öte yandan Jackie ise fiziksel anlamda çok güçlü, erkek gibi görünen bir kadın. Vücut geliştirici bir sporcu. Lou’da eksik olanları tamamlayabilecek bir karakter. Fiziksel gücü ve bir amaca adanmışlığıyla ilk andan itibaren Lou’nun dikkatini çekiyor. Aslında nefret ettiği babasıyla da benzeşiyor Jackie ama Lou’nun babasına bazı yönleriyle benzemesiyle aslında Lou tarafından benimsenen ve değer verilen bir karakter. Ne de olsa Lou’nun tanımak istediği duyguları temsil ediyor bir bakıma. Güç, iktidar, korku gibi öğeleri karakterinde barındırıyor olması Lou’yu ilk andan itibaren Jackie’ye yönlendiriyor.

Sigara içtiğinizde nikotin adı verilen bir ilacı solursunuz. İlaç kelimesini zehir ile değiştirebilirsiniz. Sağlam temeller üzerine kurulmamış her şey gibi beyin yıkama o kadar kırılgandır ki kağıttan bir ev gibi…. Ve çökecek. Anında.

Love Lies Bleeding

Yukarıdaki paragraf filmdeki kamu spotu şeklinde okuyabileceğimiz olan radyo reklamlarına ait. Aşağıda da kısaca değindiğim üzere bu reklamlar filmin başından itibaren başlayıp bir noktada son buluyor. Başlaması ve son bulması da elbette çok anlamlı aslında. Başlaması karakterleri harekete geçirme ve isyan ettirmeye iterken son bulması da artık aşmaları gereken o eşiği aşmalarından itibaren buna gerek duymuyor olmalarını anlatıyor bizlere.

Jackie’nin kendisini tutamayarak işlediği cinayet, içinde yaşadıkları dünyaya karşı isyanlarına dair yaktıkları ilk işaret fişeği oluyor ve buradan itibaren hep birlikte artık geri dönülemez bir yola giriyorlar. Bu reklamlar aslında bize Lou & Jackie ikilisinin müzdarip oldukları hayatlarını hatırlatıyor. Steroid kullanıp sürekli vücudunu sağlıksız biçimde geliştirmeye çalışan, bunun yanı sıra katil bir patrona, Lou’nun babasına hizmet eden Jackie, öbür tarafta bu babadan hazzetmemesine karşın maddi anlamda ona bağımlı olan Lou.

Televizyonda yıkılıyor oluşuna şahit olduğumuz Berlin Duvarı da aslında bir nevi bu iki kadının kendi içinde bulundukları zehirli ve toksik hayatlarının duvarlarını yıkmalarını, yıkmaları gerektiğini sembolize ediyor. Kadın düşmanı erkeklerle çevrili olan, bu erkeklere ‘mecbur’ hisseden kadınların karşı saldırıya geçmeleriyle birlikte Love Lies Bleeding, Bound’dan Thelma Louise’e, ondan Blood Simple’a ve oradan da Red Rock West’e doğru upuzun bir konjonktürde filmlere yaptığı göndermeler ve saygı duruşlarıyla 2024’ün sürprizleri arasındaki yerini rahatlıkla alıyor.

Finale geldiğimizde de buz gibi bir gerçekle karşılaşıyoruz aslında. Geride bıraktıkları dünyadan, toksik hayatlarından, erillerin krallığından geriye hiçbir şey kalmamalı, kim olursa olsun ortadan kaldırılmalı veya susturulmalı.

Yorum Yapın

Bunlar da İlginizi Çekebilir