Bir Sovyet Bilim Kurgusu: Solaris

Yazan: Alper Doğan Bahadır

Bilim kurgu sinemasının ilk örneğini evren isim George Melies’tir. Melies’in 1902 yılında çekmiş olduğu “Le Voyage Dans La Lune” (Ay’a Seyehat) Jules Verne’in “Dünyadan Ay’a” , “Ay’ın Çevresinde Seyahat” adlı romanları ve H.G. Wells’in “Aydaki İlk İnsanlar” romanından esinlenilmiştir. Bilim kurgu sinemasının öncü ülkeleri arasında Danimarka’da bulunmaktadır. Danimarka sineması, bilim kurgu türüne iki sessiz film ile katkı sağlamıştır. İlk Danimarka yapımı film 1916 tarihli ‘Verdens Undergang’tır. Filmin yönetmenliğini ise Augost Blom yapmıştır.

Sessiz dönem bilim kurgu sinemasının en önemli örneklerinden biride Alman Dışavurumcu sinemasından gelmiştir. 1927 yılında yönetmen Fritz Lang tarafından çekilen ‘Metropolis’ filminin hikayesi eşi Thea von Harbou’un aynı isimli kitabından alınmıştır. Film kapitalizme ve üretim sistemlerine bir başkaldırıdır ve işçi sınıfının emeklerinin sömürülmesi, işçilerin makineleştirilerek çalıştırılmasına değinir.

Bilim kurgu sinemasının 2000’ler öncesi doruk noktasına ulaştığı zaman 1950 ile 1970 yılları arasıdır. Bu yıllar arasında meydana gelen bilimsel gelişmeler ve siyasi olaylar bilim kurgu sinemasını etkilemiştir. Bilim kurgu tür olarak geleceği tasvir etmektedir. Bilim kurgu türü hem sinemada hem de edebiyatta 1950-1970 arasında yaşanan olaylardan etkilenmiştir. Tür bu dönemde yeni temalar kazanmıştır. 1950-1970 yılları arasında yaşanan iki büyük olay bilim kurgu türünü derinden etkilemiştir. Bunlardan ilki “Roswell Ufo Vakası”dır. Yaşanan ikinci önemli olay ise ABD ile SSCB arasında yaşanan Soğuk Savaştır.

Rus Bilim Kurgu Sineması Üzerine

Bilim kurgu sinemasının sessiz döneminde Sovyet Rus sineması da bilim kurgu türüne önemli katkılar sağlamış ve eserler kazandırmıştır. Bu eserlerin en başında ise 1924 yapımlı “Mars Kraliçesi (Aelita)” filmi bulunur. Filmin yönetmenliğini Yakov Protazanov yaparken. Hikayesini ise Fedor Ozepi ve Alexei Tolstoy yazmıştır. Aelita, Alexei Tolstoy’un hikayesidir. Alexei Tolstoy Sovyet Rusya’nın edebiyat alanında önemli eserler veren yazarıdır. Tolstoy’un kaleminin gücü yönetmen Protazanov’a tarafından sinemaya aktarılmıştır.  “Bugün eksik yönlerine rağmen, Aelita, kuşkusuz sessiz sinema tarihinin en iyi bilim kurgu filmlerinden biridir. Sovyet Bilim Kurgu Sineması ancak yarım yüz yıl sonra etkileyici bir çalışma olan Andrei Tarkovsky’nin 1972 tarihli Solaris filmini sunabilecektir” (Çoker, 2005: 28). Sovyet Rus bilim kurgu sinemasının en önemli filmlerinden biri ise SSCB yönetimi boyunca en çok dağıtımı yapılan film olan “Amfibi İnsan” (1962) filmidir. Bir bilim kurgu filmi olan “Amfibi İnsan”  filmi bu dönemde çok fazla ilgi görmüştür.

Yakov Protazanov – Aelita Queen of Mars (1924)

İkinci Dünya Savaşı sonrasında Soğuk Savaş tüm dünyayı etkilediği gibi sinema ve edebiyatı da etkilemiştir. Soğuk savaşın en büyük yarışı uzay ve havacılık alanında yaşanıyordu. Amerika ve SSCB arasındaki soğuk savaş uzaya taşınmıştı. Uzaya taşınan Soğuk Savaş “dünyanın ilk yapay uydusu olan Sputnik-1’in saat 19:28’de Sovyetler Birliği tarafından dünya yörüngesine oturtulması” (Çoker, 2005: 77) ile başlarken Amerika Birleşik Devletleri bundan bir sene sonra SSCB’ye cevap vermiştir. Soğuk savaş döneminde teknolojik olarak savaşı başlatan SSCB olsa da sinemada bu savaşı başlatan ABD cephesi olmuştur. Hollywood sineması 1968 yılında Stanley Kubrick’in yönettiği “2001: Uzay Macera” (1968) ile bu savaşı başlatmıştır. Filmin senaryosunu ise bilim kurgu edebiyatının en önemli isimlerinden olan Arthur C. Clarke ile Stanley Kubrick beraber kaleme almıştır. “Rusların ‘2001: Bir Uzay Macerası’ filmine ilk yanıtı, Andrei Tarkovsky’nin ‘Solaris’ filmi olacaktır. Bu filmin esin kaynağı eserlerinde modern bilim ve humanistik ahlak ilişkisini dile getiren Polonyalı yazar Stanislaw Lem’di. Solaris’in başarısından sonra Sovyet Bilim Kurgu Sineması, Hollywood ile mücadele edebileceğine inanacak ve tam yedi yıl sonra yine bir Tarkovski çalışması ‘Stalker’a (İz Sürücü) geniş bir bütçe ayıracaktır” (Çoker, 2005: 12).

Tarkovski Bilim Kurgusu

1972 yapım yıllı Solaris filmi 1961 yılında basılan, Polonyalı bilim kurgu yazarı Stanislaw Lem’in aynı isimli romanından sinemaya aktarılmıştır. Romanın yazarı Lem, Solaris filmini güvenilir bir uyarlama olarak kabul etmez. Bunun nedeni ise filmin “her ne kadar ortam esasen kültürel ve mitolojik hatırlatıcılardan oluşturulsa da, öyküsü geleceğin tamamen kurmaca evreninde geçtiği için onun önceki filmlerinden bir kopmaydı. Ve Tarkovsky tamamen kolektif tarihsel ve kültürel bellek parçalarından oluşan bir sonraki çalışması olan Ayna’yı (1974) hazırlıyordu” (Kovacs, 2010: 368). Lem’in Solaris romanı modern insanın iç benliğine değiniyor ve Solaris gezegeninde, gezegenin insanların önlerine çıkarttığı ve bilinçaltları ile verdikleri savaşı anlatıyor. Tarkovski’nin Solaris’inde ise  “modern-geleneksel karşıtlığına gönderme yapar. Kültürün geleneksel değerleri ve insan ilişkilerinin modern teknik insana zıt olduğu” (Kovacs, 2010: 191) görülür. Tarkovski Solaris’te farklı bir Dünya’yı anlatırken kültürel olanı anlatının içine dışsal öğe olarak yerleştirir.  Tarkovski’nin Solaris evreninde oluşturduğu yolculuk ve gezinme teması daha sonra çekeceği filmlerde de görülecektir.

Andrei Tarkovski – Solaris (1972)

Andrei Tarkovski Solari filmini, en başarısız filmi olarak nitelendirir. Bunu ise şu sözleri ile dile getirir; “Solaris’i bir bilim kurgu düşünmedim. Gerçi Solaris’i en başarısız filmim olarak görüyorum. Bu da bilim kurgu bağlantısını bertaraf etmeyi hiç başaramadığım için” (Oylum, 2017: 50). Tarkovski’nin çekmiş olduğu filmler arasında Solaris ve Stalker en belirgin tür özelliği taşıyan filmlerdir. Bilim kurgu türüne ait bu filmler yönetmenin kendi biçim ve estetik sinemasal bakış açısıyla şekillenmiştir. Geleneksel ile modern olanın karşıtlığının iç içe geçtiği Solaris filmi bu iki olgu arasındaki uzlaşma ile bir tür filmi ekseninde gelişir. ve Tarkovski’nin dediği gibi “bilim kurgu bağlantısını bertaraf” etmeyi başaramaması Tarkovski’nin Solaris’i en başarısız filmi olarak görmesine neden olmuştur.

Andrei Tarkovski – Solaris (1972)

Solaris filmi yönetmenin kendi “auteur” stilini ve sinemasal bakışını yansıtırken bilim kurgu türüne ait kodları da içinde barındırarak bir tür filmi olarak da nitelendirilir. Tür filmleri o türe ait kodların ve göstergelerin filmlerde yenilenmesi ile oluşmaktadır ve tür filmleri kodların birleşiminde oluşur. Solaris filminin içinde barındırdığı bilim kurgu türüne ait kodlara değinecek olarsak ilk olarak karşımıza, “Yeni Dünyalar” öğesi çıkıyor. Bilim kurgu türünde yaratılan yeni dünyalar, var olan mevcut dünyadan yola çıkılarak ve varsayımlar ile üretilir. Solaris gezegeni, Dünya’ya benzer ve yaşanılabilir bir gezegendir. Solaris gezegenindeki Dünya dışı varlıklar bilinçaltının ürünüdür ve bu yüzden insani olarak nitelendirilemezler. Dünya dışı varlıklar, bilim kurgu türünün ilk eserlerinden bu yana her zaman düşman olarak gösterilmiştir. Solaris filminde de bu temsil devam etmiştir. Bu temsilin altında ise insanın kendi içselliği yatmaktadır. Bilim kurgu türünün önemli bir özelliği öngörüde bulunmasıdır ve bu öngörü ışığında geleceğe dair fikirler yürütmesidir. Solaris filmi içerisinde yine aynı şekilde gelecekte olabileceği düşünülen, görüntülü aramanın ve otomatik pilotlu arabaların olduğu görülür. Şehir içerisinde geçen sahnede Kiril alfabesinin dışında farklı bir alfabe kullanıldığı görülür bu görünüş gelecekte tek bir dil tek bir toplum görünüşüdür.  Filmin atmosfer yaratımı zamansal olarak ele alındığında zamanın ötesindedir. Fütüristik öğeler ve bu doğrultuda kurulan dekor türün özelliklerini yansıtır. Yaratılan bu kurmaca evren yönetmenin sinemasal sitili ile geleceğin dünyasını ortaya koyar.

Solaris Psikolojisi

Dünya benzeri yaşanılabilir bir gezegen olan Solaris gezegeninde görev için bulunan bilim insanları ve ekiplerinin deneyi başarısızlığa uğramıştır. Bu başarısızlığın nedeni ise gezegen kaynaklıdır ve insan psikolojisi odaklıdır. Deneyin başarısızlığının nedenini anlamak ve hayatta kalan bilim insanlarına destek olmak için filmin ana karakteri psikolog Kris Kelvin göreve dahil olarak Solaris gezegenine gider. Film çözülmeye ve anlaşılmaya bu noktada başlar.

Andrei Tarkovski – Solaris (1972)

Kelvin’in gelişi ile film tamamen bilim kurgu türünün kodlarına bürünerek ilerlemeye başlar. Kelvin, Dr. Gibarian’ın intihar ettiğini öğrendikten sonra doktorun ona bıraktığı kayıtları izlemeye başlar. En başlarda anlamaya çalıştığı durumun tam ortasında kendisini bulur. Solaris gezegeni canlı bir organizmadır ve kendine ait bir bilinci vardır. Bu bilinç ne doğadır ne insandır. Solaris gezegeninin bilinci kendi yapısının dışında kalan bilinçleri kabul etmez ve gezegende bulunan insanların bilinçaltlarına ve belleklerine müdahale ederek onların karşısına aynı gerçeklikte fakat moleküler bir yapıda varlıklar olarak çıkartırlar.

Solaris, psikolog Kelvin’in karşısına ise yıllar önce hayatını kaybetmiş olan karısını, maddeleşmiş bir biçimde karşısına çıkartmıştır. Kelvin ilk başta bu durum ile başa çıkmaya çalışmış ve karsını roket ile gezegenden göndermiştir. Daha sonra yeniden karşısına çıkan karısına ve gezegene yenik düşerek onunla özdeşim kurma yoluna giderek onu benimsemiştir. Bu sanrıların nedeni ise değişen rollerdir. Görevde olan bilim insanlarına destek için gelen Kelvin daha sonra deneyin odak noktası olmuştur.

Solaris Felsefesi

“Kozmosu fethetmeye hiç tutkumuz yok.

Sadece, yeryüzünü kozmosun sınırlarına genişletmek istedik.

Başka bir dünya istediğimiz yok. 

Yalnızca, içinde kendimizi göreceğimiz bir ayna.” (Solaris, 1972)

 Solaris filmi felsefi yönü ile de ağır basan bir film. Filmin az mekanda geçmesinin etkis ve replikleri ile izleyeni düşünsel olarak yolculuğa çıkartan bir yapım. Film içerisinde diyaloglarda sorular ve sorgulamalar mevcuttur. Bu sorgulamalar yoğun olarak insanoğlunun kendini araması ve dünya dışında var olması ile ilintilidir. İnsanoğlunun amacının evreni fethetmek değil, insanlık için daha geniş sınırlara sahip yaşam alanına ulaşmak söylemi hakimdir.

Andrei Tarkovski – Solaris (1972)

“Bağlantı kurmak için çok çalıştık,

ama başarısızlığa mahkum olduk.

Korktuğumuz ve aslında gerek duymadığımız…

Bir ereğin peşinden koşmakla komik görünüyoruz.

İnsan insana lazım!” (Solaris, 1972)

Filme esin kaynağı olan Solaris romanı 1961 yılında ve filmin kendisi ise 1972 yayınlanmıştır. İki eser Amerika ve SSCB arasındaki soğuk savaş döneminin en şiddetli zamanlarına denk gelmektedir. Solaris üzerine düşünürken bu olgu üzerinden hareket etmek gereklidir çünkü üretilen bir eser yapıldığı dönemin şartları ile okunursa daha sağlıklı anlaşılabilir. İnsanoğlunun güç gösterisi daha doğrusu Batı ve Doğu Bloku arasındaki bu soğuk savaş siyasetten bilime bilimden uzaya uzaydan sinemaya insan edimi olan her şeye yansımıştır.  

Filmden yapmış olduğumuz bu alıntı insanoğlunun dünya dışındaki arayışının beyhudeliğine değinir. İnsanlık film içerisinde dış dünya ile bağlantı kurmak istemiştir. Bunu isterken ise bu durumun beyhudeliğinin farkındadır. İnsanların insanlık dışında başka bir durum ile uğraşılmasının insanlığa hiçbir fayda sağlamayacağının anlaşılması film içerisinde fark edilmiştir ve değerli olanın insan olduğu vurgulanmıştır. Fakat tarihsel süreç ile filmin izdüşümsel bağına bakıldığında bu durum tam aksi yöndedir. İnsanlık için yapılan şeyler onu yok etmeye ve varlığını tehdit etmeye yöneliktir. Soğuk savaş döneminde insanlık ikinci plana itilerek bu dönemde dünya üzerinde savunma ve savaş sanayine çok büyük yatırımlar yapılmıştır. Solaris filmi sinemasal olarak biçim ve içerik yönünden ele alındığında görselliğin yanı sıra düşünsel olarak da alımlayıcıya, çekildiği dönem düşünüldüğünde insan ve insanlık adına doneler sunar.

Andrei Tarkovski – Solaris (1972)

Son söz…

Solaris başı sonuna cevap veren bir yapım. Film hem iç yolculuğa hem de fiziksel yolculuğa değinir. Fiziksel yolculuk filmin sonunda izleyiciye soru işaretleri bırakarı. Dünya üzerinde başladığını düşündüğümüz filmin tekrardan Dünya’da biteceğini düşündüğümüz anda filmin Solaris gezegeninde başladığını öğrenilir ve film başladığı yerde Solaris gezegeninde bitmektedir. Yine içsel yolculuk başladığı yerde bitmiştir. Deneyin neden olumsuz sonuçlandığını anlamak için bilim adamlarının arasına katılan Kelvin deneyin odak noktası olmuştur. Solaris filminin zihinsel ve zamansal boyutları bulunmaktadır bundan kaynaklı olarak izleyici film içerisinde kendine yer bulabilir. Film içerisindeki parça bütün ilişkisi izleyene filme katılma olanağı sunar ve hem zihinsel evrenlere hem de gerçek evrenlere izleyiciyi götürür. Filmin sonu ise izleyiciye birçok soru işareti bırakıyor ve izleyici kendi filmini oluşturabiliyor.

Kaynakça

  • Baudou, Jacquesk. Bilim-Kurgu, Dost Kitabevi Yayınları, Ankara, 2005.
  • Çoker, N. Berk. Bilim Kurgu Sineması 1900-1970, Seyyah Kitap, İstanbul, 2005.
  • Kovacs, A.B. Modernizmi Seyretmek: Avrupa Sanat Sineması 1950-1980, De ki Yayınları, Ankara,  2010.
  • Oylum, Rıza. Dünya Yönetmenlerinden Sinema Dersleri, Seyyah Kitap, İstanbul, 2017.

Yorum Yapın

Bunlar da İlginizi Çekebilir